31 Ocak 2008 Perşembe

Geleneksel mutfağımızdan sağlıklı lezzetler

Mönülere bakarken lezzet ve sağlığı bir arada istemeyi öğrenin, uzun vadede kârlı çıkın
Mönülere bakarken lezzet ve sağlığı bir arada istemeyi öğrenin, uzun vadede kârlı çıkın

Cuma günleri sağlıklı beslenme ve keyif dengesi oluşturmayı amaçlayan 'Diyetetik Gurme' yazılarımla ilgili sizlerden güzel geri bildirimler alıyorum. Mönülere bu gözle bakmayı ve seçimlerinizi yaparken lezzet ve sağlığı bir arada istemeyi öğrenebilirseniz uzun dönemde bu farklılık sizi çok rahatlatır. Sağlıklı ve mutlu olmanıza katkı sağlar.Bu hafta Kanyon Konyalı'yı seçtim. Bu yıl 110. yılını kutlayan Konyalı'nın, eski reçetelerden ve özel yemeklerden hazırladıkları mönü, itiraf edeyim beni biraz zorladı. Çünkü vicdanım, damak tadım ve içimdeki iştah şeytanının saniyeler süren savaşı bana nedense çok uzun bir zaman dilimi gibi geldi.


Yurdumun otları

Restoran kapısına gelmeden önce size mutfağı görme şansı tanıyan cam bölmeden dönerin süzülüşünü görmek zaten yeterince iştah açıcı. Ardından mönü sizi alıp başka dünyalara götürüyor, ön tarafta 1946 yılının damga pulu dikkat çekiyor. Kapağı açtığınızda saÇ üst köşede gözüme çarpan not bana babamı hatırlatıyor. 'Ekmek karnelerinin yemekten evvel verilmesini sayın müşterilerimizden rica ederiz' diyor. Arka kapaktaki detay bilgiler ise yüzümde hoş bir tebessüm bırakıyor 'deruhte etmek', 'izahat', uzun zamandır duymadığım ifade kalıpları. Ama çok hoşuma gidiyor sanki bir nostalji filminde hissediyorsunuz kendinizi.

Ben otlu bahçe salatası ile başladım. Ardından sirken otlu piruhi, terbiyeli etli rezene kökü, vişneli yalancı yaprak sarma, enginar piyazı, patlıcan köz salatası, kabalak yaprağında sardalya ızgarası yedim. Rezene kökünü daha önce denemediyseniz kesinlikle tavsiye ederim. Vişneli yaprak sarma da ağızda muhteşem bir tat bırakıyor.

Asırlık reçeteler

Türkiye'nin çeşitli kültür ve bölgelerinin esintilerini taşıyan 'Yurdumun Otları' mönüsü, yurdumuzda yetişen ot ve sebzelerle yapılan geleneksel yemeklerimizi tatmak için eşsiz bir fırsat sunuyor.

Eskiden öksürük ilacı olarak kullanılan kabalak, mönüde kabalak yaprağında sardalya ızgarasıyla karşımıza çıkıyor. Üst solunum yolları rahatsızlıklarında göğüsü yumuşatma özelliği bulunan Kabalak otu, C vitamini, potasyum ve çinko içeriyor.
Hodan galduruk kavurmasındaki hodan ise kansere karşı koruyucu özelliğe sahip. Yüzyıllardır melankoli çekenlere ilaç olarak önerilen hodan otunun idrar söktürücü ve ateş düşürücü özelliği de bulunuyor. Etli ebegümeci yemeğindeki ebegümeci, solunum yolu ve sindirim sistemi rahatsızlıklarında koruyucu olma özelliği taşıyor.

Konyalı'da bu asırlık reçeteler, aslına sadık kalınarak pişirilip sade ve modern bir sunumla servis ediliyor. Şef Aydın Demir, 'Türk Mutfak Kültürü'nün Orta Asya'dan Selçuklu'ya, Osmanlı'dan Cumhuriyet Türkiye'sine kadar uzanan süreçte, yöresellikten mevsimselliğe uzanan çeşitlilikte, geleneksel Türk örf ve adetlerine uygun hazırladığı yemekleri sunuyor.

Kaçamak yapmak isterseniz

Mönüde et ve balık yemekleri, dengeli bir seçim imkânı veriyor. Kolesterol ve yaÇ tüketiminize dikkat ediyorsanız zeytinyağlı başlangıçlar ve balıkla devam edebilirsiniz. Ayda 2 - 3 defa kuzu eti kaçamağı yapmak isterseniz ben size kuzu incik veya büyük oranda kuzu etinden hazırlanmış döneri de tavsiye ederim. Bu durumda günün diğer ana öğününde bol sebze ve salata yemeniz gerekir.

Konyalı mönüsünde ot ve sebzelerin yanı sıra Türk Mutfağı'na özgü hafif tatlılar da ilgi çekiyor. Meyveli elmasiye, keşkül-i fukara, çilek eşliğinde su muhallebisi ve kırmızı meyveler peltesi gibi. Ben limonlu elmasiye yedim. Hiç yaÇ ve un içermemesi sebebiyle çok hafif bir yaz tatlısı. Bir lokma portakallı baklava denedim biraz da su muhallebisi yedim. Çünkü üzerindeki şam fıstığı reçelini tatmam gerekiyordu.

Ege, Karadeniz, Akdeniz otlarını haşlayıp sirkelemek veya yoğurtla karıştırmanın çok ötesinde artık birçok et ve balık yemeğine lezzet veren bu otlar, Konyalı mutfağında sıkça ve çok güzel uyumlandırılarak kullanılıyor. Örneğin köy eriştesi menekşe kavurmasıyla servis ediliyor, mutfakta margarin kesinlikle kullanılmıyor.

Salatalığın bilinmeyen yararları

Salatalığın ısısının, dışarıdaki havadan 20 derece düşük olduğunu biliyor muydunuz? Cilt sağlığınızı geliştirmek için beslenme programınıza salatalık eklemeyi deneyebilirsiniz.

A ve C vitaminleri ile potasyum alımını artırmak istiyorsanız salatalık bu konuda uygun bir alternatiftir. Salatalarınıza, yoğurdunuza salatalık ilave etmeyi deneyin. Salatalık ağırlıklı olarak sudan oluşmuştur. Salatalık kabuğu posa bakımından zengindir, potasyum ve magnezyum gibi yararlı mineralleri içerir.
Üstelik düşük kalorilidir. Hipertansiyonlulardaki bir çalışma, potasyum, magnezyum ve posadan zengin besinlerin diyetlerine eklenmesi ile kan basıncının sağlıklı seviyeye düştüğünü göstermiş. Salatalık, içerdiği magnezyum, potasyum ve posa ile buna yardımcı olabilir. Dyt. Sanem APA

Sağlığımızın formülleri

Sağlığımızın formülleri
Basit formüllerle sağlığınızla ilgili ipuçlarına ulaşabilir, kalp riskinizi ya da çocuğunuzun ilerideki muhtemel boy uzunluğunu hesaplayabilirsiniz.

Sağlığımızın göstergesi olan pek çok kriter var. Bir kan testiyle ortaya çıkan kolesterol, trigiliserit gibi kan yağlarımızla, tansiyon değerlerimiz, özellikle kalp sağlığı ve riskleri açısından, 'haberci' olarak kabul ediliyor. Son yıllarda bel çevresinin de kalp riskini belirleyen önemli ölçülerden biri olduğunun ortaya çıkmasıyla, farklı ölçüm kriterleri de telaffuz edilir oldu.Kan yağları hesaplamasından, bel çevresi ölçümüne, kalp hızı hesaplamasından çocukların ileride sahip olacağı boyun, muhtemel sonucunu veren hesaplamaya kadar kadar çeşitli formülleri derledik.


Beden kitle indeksi (BKİ):

Sağlığımızla ilgili formüllerin son yıllarda belki de en popüler olanı, bu nedenle de en çok bilineni şüphesiz, BKİ olarak kısaltılan beden kitle indeksi.

Beden kitle indeksi (Body Mass Index-BMI) tıbbın üzerinde anlaştığı ve en yaygın kullandığı vücut ağırlığı değerlendirme ölçüsü. Bu nedenle de hemen her yerde karşımıza çıkmasına alıştık.

BKİ, vücut ağırlığının, boyun karesine bölünmesiyle bulunuyor. Eğer çıkan sonuç, 19'un altındaysa zayıf, 19 - 25 arasında ise normal, 25 - 30 arasında kilolu, 30'un üstünde ise şişman (obez) sayılıyorsunuz.

Dr. Özgen Doğan'dan kan yağları hesaplaması:

Toplam kolesterolü hesaplamanın basit formülünü Dr. Özgen Doğan şöyle tarif ediyor; ''Trigliserid değerinizi 5'e bölüyorsunuz. Buna HDL ve LDL'yi ekliyorsunuz. Bu toplam kolesterolü gösteriyor.''

Ancak Dr. Özgen Doğan, bu formülün herkeste istenilen doğru sonucu vermeyebileceğini de belirterek şu uyarıyı yapıyor:

''Diyelim ki HDL'si 100 olanlar var. Benim eşimin 98 örneğin. LDL ve trigliseridi de 100. Yani normal. Böylece total kolesterolü 220 olur. Bu hastaya 'Kolesterolün yüksek aman dikkat et' denir. Aslında değerleri harika. Niye yüksek çıkıyor? Çünkü iyi kolesterolü (HDL) yüksek. Bir başka örnekte kişinin HDL'si 25, LDL'si 145, trigliserid 150 diyelim. Total kolesterolü 200 oluyor. Ona da deniyor ki 'Kolesterolün normal'. Halbuki iki tane problemi var; birincisi HDL'si çok düşük, ikincisi LDL'si çok yüksek. Onun için bu değerlerin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekiyor.''

Kalp hızı hesaplaması:

Spora başladığınız ilk dönemlerde kalp hızınızı hesaplamak için 220 sayısından yaşınızı çıkarıp 0,5'le çarpmanız gerekiyor. Örneğin 50 yaşındaysanız 220'den 50'yi çıkardığınızda 170 kalır. 0,5'le çarptığınızda 85 çıkar.

İlk dönemlerde 0,5 - 0,75 değerlerini uygulamayı öneren Dr. Özgen Doğan, ''Üstüne çıkarsanız egzersiz seviyenizi azaltın. Fiziksel olarak daha iyi olduğunuzda 0,5 yerine 0,85'i kullanın'' uyarısında bulunuyor.

İkinci bir yöntem olarak da el bileği veya boynunuzdan kolayca nabzınızı ölçebilirsiniz. Bunun için 15 saniye saymanız gerekiyor. Bulduğunuz rakamı 4'le çarparsanız dakikadaki kalp hızınızı bulursunuz.

Dr. Erdoğan Aygar'dan kalbi koruma formülü:

Kardiyologların üzerinde fikir birliği ederek ortaya koydukları bir denklem var. ''T.L.C. + A2BS'' olarak özetlenen bu denklem, her ne kadar bir matematik formülünü andırsa da açılımı şu;

''Teropatik (tedavi), life style (yaşam tarzı) changing (değişikliği) TLC ve Aspirin, Ace inhibitörü (tansiyon ilacı), Beta bloker (tansiyon ve ritm bozukluğu ilacı) ve Statinler'in (kolesterol düşürücü ilaçlar) baş harflerinin kısaltılması olarak ifade edilen A2BS.

Dr. Erdoğan Aygar, A2BS olarak adlandırılan dört ilacın bir arada kullanımını, trafik kazalarından ölümleri azaltan ABS fren sistemine benzetiyor.

Prof. Dr. Mehmet Öz'ün bel çevresi formülü:

Yine son yıllarda sık sık karşımıza çıkan formüllerden biri de bel çevresi. Kalp hastalıkları riskini belirleyen parametrelerin arasına girmesiyle önemi artan bel çevresindeki yani karın organlarının çevresindeki yaÇ dokusunun artması, diyabete, obeziteye, damar sertliğine yol açıyor.

Hatta bazı araştırmalar, prostatla ilgili şikâyetlerin de bu tip yağlanmaya bağlı olduğunu gösteriyor. Bu nedenle de doktorlar artık kilodan çok bel çevresinin ölçmenin anlamlı olduğunu düşünüyor. Erkeklerde 94, kadınlarda ise 80 santimetrenin, son bilgilere göre üst sınırlar olması gerekiyor.

''Bel çevresindeki her 1,5 santimetre fazlalık, yarım kilo yaÇ demektir'' diyen Prof. Dr. Mehmet Öz de bel çevresine yönelik kendine has formülünü şöyle özetliyor;

''Boyunuzu ikiye bölün. Eğer bel çevreniz, çıkan rakamdan fazla ise tehlikedesiniz. Bel çevreniz mutlaka bu rakamın altında olması, ideali yarısı olması gerekir.''

Prof. Dr. Feyza Darendeliler'den çocuklar için boy hesaplaması :

Prof. Dr. Feyza Darendeliler, anne ve babanın boyuna göre basit bir hesaplama yöntemiyle çocuklarının ileride ne kadar uzayabileceğiyle ilgili ipucu veriyor. İşte Prof. Darendeliler'in formülü;

- Kız çocuk için; Annenin ve babanın boyunun toplamından 13 çıkarın. Çıkan sonucu ikiye bölün. Ortaya çıkan sayı, çocuğun muhtemel olması gereken boy uzunluğunu verir.

- Erkek çocuk için; Annenin ve babanın boyunun toplamına 13 ekleyin. Çıkan sonucu ikiye bölün.

Küçük göğüs kompleks nedeni

Küçük göğüs kompleks nedeni!
Estetik operasyonlar, özgüven eksikliği yaşayan bazı kadınların yürüyüşünü, bazılarınınsa tamamen hayatını değiştiriyor!

Estetik operasyonlarla kendini iyi hissedenlerin sayısı hiç de az değil. Dozunda bırakıldığı sürece özgüveni artırmada ya da yeniden kazanmada ameliyatlı ya da ameliyatsız yöntemlerin rolü büyük. Son yıllarda estetik operasyonların yaşının çok küçük yaşlara inmesinin en önemli nedenlerinden biri, küçük göğüs, kemikli burun, yağlı basenler gibi nedenlerin genç kızları komplekse sokması. Kendi bedeninden memnun olmayan genci yaşlısı tüm kadınlar, moral ve motivasyonu güzelleşme yolunda arıyor.Peki kadınlar hangi operasyonlarla kendilerini güzel ve iyi hissediyorlar? Özgüvenlerini ne tip yöntemlerle tazeliyorlar? Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, estetik operasyonlar ve özgüven ilişkisiyle ilgili sorularımızı yanıtladı.var.


Estetik operasyonlar özgüven sağlıyor mu?

Bir makyaj, kuaföre gitmek bile kadının o gün kendine olan güvenini artırıyor. Kadın nasıl ki güzel bir elbise giydiğinde kendini daha iyi hissediyorsa aynı şekilde bir dolgu yaptırdığında, kilosuna dikkat edip vücudunu şekle soktuğunda da kendini daha iyi hissedebiliyor.

Özgüven sorunu yaşayan kadınlar en sık hangi nedenlerle size başvuruyor?

Yaşa göre değişiyor. Genç yaşlarda yaptığımız ameliyatlar arasında meme birinci, burun da ikinci sırada geliyor. 45 - 50 yaşlarını geçen kadınlarda ise en çok motive eden ameliyatlar, yüzdeki yaşlılık belirtilerinin giderilmesi oluyor.
18 - 25 yaş grubunun, meme protezi ve burun ameliyatları için başvurmasının nedeni, bu gruptakilerde özgüveni sarsan iki faktörün olması. En önemli neden, genç kızların göğüslerinin küçük olması ve burunlarının şeklinin bozuk, iri, kemikli olması.

Hasta size başvurduğu zaman bir özgüven sorunu gözlüyor musunuz?

Bunu çok rahat gözlemliyoruz. Ayrıca basenlerinde, karnında aşırı yaÇ birikmesi olan genç kızlarımız çok rahat mayo giyip denize giremiyorlar. Elbise giydiklerinde memesi küçükse onu telafi etmek için takviyeli sütyenler giyiyorlar. Memesi büyük olanlar da kambur yürüyor. Şişmansa giydiği hiçbir elbise kendisine yakışmıyor diye yakınıyor.
Bazı kilolar zayıflamakla da geçmiyor biliyorsunuz. Liposuction dediğimiz yaÇ aldırma yöntemleri kullanıldığında vücut daha iyi bir şekle giriyor.

Kadınların özgüveni üzerinde en etkili yöntem hangisi?

En çok etki yapan, meme protezi ameliyatları. Çünkü meme kadının ikinci cinsel organı, kadınlığı belirleyen bir şey. Memenin olmaması genç kızda büyük bir kompleks ve psikolojik yetersizlik yaratıyor. Örneğin erkek arkadaşıyla çok rahat ilişki kuramıyor veya evlendiği zaman kocasıyla sorun yaşıyor. Kendisinde birtakım eksiklikler hissediyor. Karanlıkta soyunuyor mesela ya da eşinin yanında giyinmiyor. Ama protez taktığımız andan itibaren muazzam bir özgüven kazanıyor. Yürümesi bile değişiyor.

Peki burun ameliyatları ve liposuction nasıl bir değişim sağlıyor?

Burun yüz ifadesini çok fazla değiştiriyor. Bu da kişinin hayatında inanılmaz bir düzelme yaratıyor. Liposuction da yine aynı şekilde. Bizim hastalarımızın bir kısmı eşinden ya da sevgilisinden ayrılanlardır. Bu kişiler hemen kendilerine bir çeki düzen verme ihtiyacı hissederler.
Ameliyat kararı önemlidir. Bazı hastaları vazgeçirmeye çalışıyoruz.

Orta yaş sonrasında neler yaptırılıyor?

Daha ileri yaşlara gelindiğinde memelerin toparlanması ve vücut şeklinin düzeltilmesi, kaşların kaldırılması, botoks gibi işlemler için başvuruluyor.

Estetik operasyonlardan sonra eşini, işini veya sosyal statüsünü değiştirenler var mı?

Tabii ki kendini daha güzel bir şekle soktuktan sonra eş bulma şansı, ona göre daha iyi muhitlere girme şansı artıyor. Mesela sanatçılar arasında meme protezi, burun, liposuction yaptırmayan çok az kişi var. Yaptırmayanlar kolay kolay bir yerlere gelemiyor.
Kendine bakan kişi tabii ki daha iyi iş bulma ve eş bulma şansına sahip. Bir araştırmada güzel kadınların daha kolay iş bulduğu saptanmıştı.

Erkekler yüz gerdiriyor Erkeklerde bir özgüven sorunu var mı kendilerini beğenme konusunda?

Erkeklerde kepçe kulak sorununu takanlar çok oluyor. Yine bel bölgesinde aşırı yağlanma sorunları var. Orta yaşlı erkeklerde yaşlılık belirtilerinin giderilmesinde son zamanlarda yaygınlaşan bir durum var. Yönetici konumundaki erkekler, yaşlanma belirtileri ortaya çıktığı zaman daha genç daha dinç görünmek istiyorlar. Çünkü yöneticilikte inanılmaz bir rekabet var. ''Bu artık yaşlandı, işe yaramaz'' demesinler diye bize gelip muntazam botoks yaptıranlar var. Yüz gerdirenler, liposuction yaptıranlar

Sihirli makyajla büyüleyin

Başarılı bir makyajın sırrı, en iyi kozmetik ürünleri ve renkleri kullanarak görüntünüzü nasıl değiştirebileceğinize bağlıdır.
Başarılı bir makyajın sırrı, en iyi kozmetik ürünleri ve renkleri kullanarak görüntünüzü nasıl değiştirebileceğinize bağlıdır.

En iyi ürünleri satın alın, tekniklerini geliştirin ve en mükemmel görüntüyü yakalamak için farklı şeyler deneyin.Kadınların çoğu makyaj konusunda kararsızdır. Çünkü hangi renklerin onlara uyduklarını veya hangi makyaj yönteminin onlara en uygun görünümü kazandıracağından emin değildir. İyi bir makyaj deneyime dayalıdır. Size en iyi neyin yakıştığını deneme yanılma yöntemiyle bulabilirsiniz. Cilt tonunuza ve saç renginize göre en uygun ürünleri seçtikten sonra makyaj sizin için çok kolay bir işleme dönüşecektir.


Cildinizin 'sıcak' veya 'soğuk' olduğuna karar vermek biraz daha çalışma gerektirir. Bunun için aynaya bakın ve bir elinize bir parça altın, diğer elinize de bir parça gümüş alarak yüzünüzün yanında tutun. Doğru metal cildinize parlaklık kazandıracaktır, uygun olmayan metal ise sönük durmasına neden olacaktır. Eğer altın cildinize daha uygunsa siz 'sıcak' grubundasınız ve eğer gümüşün daha uygun olduğunu düşünüyorsanız 'soğuk' grubuna dahilsiniz demektir.

Pudra olmazsa makyajınız bitmez

DOĞRU pudrayı dikkatli bir şekilde uygulamak makyajınızın son halini almasını sağlayacaktır. Pudra cildinizdeki yağı emer ve parlak beneklerin görünmesini engeller. Doğru renk tonunu bulmak için çene çizginize bir parça pudra sürerek deneyebilirsiniz.

Uygun fondöteni nasıl bulursunuz?

FONDÖTEN denerken gün ışığında olmaya özen gösterin. Fondötenleri elinizde veya bileklerinizde denemeyin. Bu bölgeler cildinizden farklı renklere sahiptir. Cildinizde 'kaybolan' fondöten sizin için doğru ürün olacaktır. Fondöteni noktalar halinde dağıtıp önceden nemlendirdiğiniz bir süngerle yayın.

Ufak dokunuşlarla büyüleyici gözler

GÖZ makyajında kaşlar da çok önemlidir. Kaşlarınız, yüzünüze dengeli bir bakış kazandırabilir. Kaşlarınızı pudra ve kalemle belirginleştirebilirsiniz. Göz kalemi de gözlerinizi ortaya çıkarmak için en kolay ve en etkili yöntemdir. Maskara da kirpiklere büyüleyici bir güzellik kazandırır.

Rujla dikkatleri dudaklarınıza çekin

5000 yıldır kadının dostu olan ruj, yüzünüze renk katmak için en kolay yoldur. Dudak kalemleri ruju uygulamadan önce, dudaklarınızın hatlarını belirginleştirmenize yardımcı olur. İster inanın ister inanmayın herkes kırmızı ruj kullanabilir. Başarının anahtarı, size uygun doğru gölgelemeyi yakalamakta yatar.

Telefon ve bilgisayar tehdit ediyor

Telefon ve bilgisayar tehdit ediyor!
Hayatımızın birer parçası haline gelen telefon ve bilgisayarlar, bir çok rahatsızlığa neden oluyor.

Baş ağrısı, odaklanma güçlüğü, ışığa karşı gözlerin hassaslaşması, göz yorgunluğunun sonuçları. Göz yorgunluğunu önlemenin yollarından biri, bilgisayar ekranıyla gözler arasındaki mesafenin kolunuzun uzunluğu kadar olmasıdır. Eğer bu mesafeden ekranda yazılı olanları okuyamıyorsanız, bilgisayarınızdaki fontları büyütmeniz veya okuma gözlüğü kullanmanız ya da gözlüğü değiştirmeniz gerekiyor.


Klavye ve fare mikrop saçıyor!

Bilgisayarınızın klavyesi, fareniz, telefonunuz sizi hasta etmeyi bekleyen binlerce mikrobu barındırabilir. Bir araştırmaya göre, iş yerlerindeki sert yüzeylerde virüsler günlerce canlı kalıyor ve enfeksiyona neden olma yeteneklerini koruyorlar.

İshale neden olan virüslerin enfeksiyon için yeterli dozları, telefonun yüzeyinden, kullanan kişilere kolayca bulaşabiliyor. Dezenfektan temizlik maddeleriyle bu eşyaları düzenli temizlemek gerekiyor.

Ayak sağlığınızı önemseyin

Ayak sağlığınızı önemseyin!
Denge unsurundan yoksun, plastik yoğunluklu ve uzun topuklu terliklerin ayak sağlığını riske attığı bildirildi.

Denge unsurundan yoksun, plastik yoğunluklu ve uzun topuklu terliklerin ayak sağlığını riske attığı bildirildi.
Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof.Dr. Hüseyin Bayram, AA muhabirine yaptığı açıklamada, terlik seçiminin ayak sağlığı için çok önemli olduğunu söyledi. Terlik seçerken en önemli unsurun taban olduğuna dikkati çeken Bayram, "Ayağın altındaki yapı kolay bozulmayacak şekilde olmalı. Ayaktan kolay çıkacak tipteki terlikler ister düz, isterse engebeli arazide olsun yürümeyi bozar" dedi.


Bu yılın modası olan ve kullanımı her geçen gün artan parmak arasına giren terliklerin de sağlıklı olmadığını belirten Bayram, bu tür terliklerin özellikle diyabet rahatsızlıkları olanlar için büyük risk taşıdığını söyledi.

Diyabet hastalarının hissetme duyusunun zayıf olduğunu ifade eden Bayram, şöyle konuştu:

"Özellikle şeker hastalarının, bu yılın modası parmak arası terlikten uzak durması gerekir. Bu hastalar hissetme yönünden sıkıntılıdır. Genellikle plastikten yapılan ve parmak arasına oturan parça yara yapar, ancak hasta farkına varmaz. Ayakta iltihaplanmalar oluşur, bu durum ayakta cerrahi müdahaleler gerektirecek durumlara kadar gidebilir."

Plastik ve topuklu terlikten uzak durun

Ayakta ter oluşturacak plastik tabanlı terliklerden uzak durulması gerektiğini belirten Bayram, yüksek topuklu terliklerin ise özellikle çocuklarda ayak kemik gelişimini önleyebileceğini kaydetti.

Geniş bir zeminde yere basacak, mantar oluşumunu engellemesi açısından terletmeyen ve ayak yapısına uygun terliklerin seçimine özen gösterilmesi gerektiğine değinen Bayram,

"Kadınların sıkça tercih ettiği yüksek topuklu terlikler, ağırlığı tamamen ön kısma verdiği için belde ve bacaklarda ağrılara neden olur. Bu tür terliklerde denge unsuru fazla olmadığı için yürümede zorluk çekilir, kişi gerektiğinden daha çabuk yorulur" diye konuştu.

6 adımda daha genç görünün!

6 adımda daha genç görünün!
Daha genç görünmeyi kim istemez! İşte cildinize parlaklık, gözlerinize ışık kazandıracak öneriler...

40 yaşın üzerindeyseniz en iyisi modanın uç noktalarından ve fazla parlak renklerden uzak durmanızdır. Genç ciltler parlak makyajlarla başa çıkabilir ancak kadınların çoğunda ince çizgileri ve kırışıkları daha çok belirginleştirecektir. Görüntünüzü hafif renklerle güzelleştirip parlak farları ve rujları bir kenara atın. Eğer nereden başlayacağınızı bilemiyorsanız, ücretsiz makyaj uygulamaları için randevu alın. Böylece ürünü satın almadan önce hangi tonların size daha uygun olduğunu görebilirsiniz. Son çıkan fondötenlerin ve kapatıcıların içinde, yüzlerce ışık yansıtan parçacık bulunmaktadır ve bu parçacıklar cildinizdeki ışığı dengeler.


Cildinize fazladan bir canlılık kazandırır, ince çizgiler ve göz altı morlukları gibi sorunlu bölgelerin saklanmasına yardımcı olur. 1- Nemli bir süngerle fondöteninizi sürün ve sınırların belirginliğini gidermek için iyice dağıtın. Bu aşamada bir fırça yardımıyla kapatıcınızı göz altı bölgesine, sivilcelere ve kırmızı damarların üzerine uygulayın ve sonra dağıtın. 2- Allığı noktalar hâlinde cildinize dağıtın ve parmak uçlarınızla yayın. Pudrayı uygulamanın en iyi yöntemi, onu sadece ihtiyaç olan bölgelere sürmek ve daha sonra büyük bir pudra fırçasıyla aşağı doğru hareketler yaparak fazlalığı almaktır. 3- En kolay uygulanabilen far çeşitlerinden biri, kremden pudraya dönüşen farlardır. Gözlerinizin sarkık bir görüntüsü varsa farı, göz kapaklarınızın üzerine sürerken yukarı; dış köşelere sürerken aşağıya doğru dağıtmak etkili bir hiledir. 4- Gözlerinize yakın bölgelerdeki sert renkler pek hoş görünmeyebilir. Temiz bir kulak temizleme çubuğuyla kirpiklerinizin altına doğal tonlarda bir far uygularsanız gözlerinizi daha da belirginleştirmiş olursunuz. 5- Kadınların çoğunun renkleri zamanla değişir. Bunun anlamı, kullanmaya alıştığınız siyah maskaranın artık çok belirgin ve sert görünebilecek olmasıdır. Daha çarpıcı bir etki için daha hafif bir tona geçmeyi deneyin. 6- Eğer rujunuz, dudağınız üzerinde çizgiler oluşturuyorsa öncelikle uygun renkte bir kalem kullanın. İlk önce üst dudağınızın hatlarını belirginleştirin.Nemlendiricili rujunuzu sürmeden önce, dudak kalemini koyulaştırmak için üzerine pudra uygulayın

Kansere karşı günde 10 dakika güneş

Kansere karşı koruma sağlayan D vitamini
Kansere karşı koruma sağlayan D vitaminin vücut güneşe maruz kaldığında oluşması nedeniyle günde 10-15 dakika güneşte kalmanın kanseri önleyebilceği bildirildi.

İngiliz araştırmacılar, kansere karşı koruma sağlayan D vitaminin vücut güneşe maruz kaldığında oluştuğunu hatırlattı. Daily Mail'in internet sitesindeki habere göre araştırmacılar, ''İngilizler güneş altında birazcık daha fazla zaman geçirirlerse, ülkedeki meme ve kolon kanseri vakalarının yılda 30 bin kadar azalabileceğini'' belirtti. Araştırmacılar, başta güneşin az göründüğü Kuzey Avrupa ülkeleri olmak üzere dünya çapında yılda 600 bin kanser vakasından D vitamini eksikliğinin sorumlu olabileceğini düşünüyor.


15 ülkede kış aylarında kandaki D vitamini seviyesini gösteren araştırmalarla hava durumunu gösteren uydu verileri değerlendirilerek yapılan bu son araştırmada, D vitamini seviyesinin düşüklüğüyle meme ve kolon kanserleri arasında bağlantı bulundu.

Nutrition Reviews'da yayınlanan araştırmada, D vitamini seviyesini azami düzeye çıkarmak için günde 10-15 dakika güneşte kalınması tavsiye edildi.
D vitaminin çalışma mekanizması kısmen çözülebildi, ancak bu vitaminin kanser hücrelerinin büyüme hızını yavaşlattığı biliniyor.

Sigarayı bırakan 'yeniden doğuyor'

Sigarayı bırakanlarda hayat, adeta yeniden başlıyor.

''Yeniden doğmuş gibi oldum'' sözünü dedirten durumlardan biri de sigarayı bırakabilmek... Hayatımızdaki dönüm noktalarında ya da kendimizi önemli bir şeyin ardından çok iyi hissettiğimiz zamanlarda kurduğumuz bu cümle, sigarayı bırakma başarısının da ''sözlü'' bir anlatımı. Kısacası sigarayı bırakmayı başarmak, ruhen ve bedenen yenilenmeyi, tazelenmeyi ifade ediyor. Doç. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu da sigarayı bırakma başarısını ''yeniden doğmaya'' benzetiyor.
Sigarayı bıraktıktan sadece 20 dakika sonra vücudumuzda başlayan sağlığa olumlu etkileri, zamanla ruh halimize ve hayatımıza yayılıyor. Tüm bu iyilik hali de kendisiyle daha barışık kişilerin sayısının artmasına neden oluyor.

İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Sigara Bırakma Polikliği sorumlusu Doç. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu, sigara bağımlılığından kurtulmanın getirdiği olumlu değişikliklerle ilgili sorularımızı yanıtladı.

Maçı kazanmış hissi veriyor

Sigara bırakmanın özgüven üzerindeki etkisi nedir?

Sigarayı bırakmayla birlikte kişinin özgüveni çok hızla yerine geliyor. Zor bıraktığını söyleyenler, yardımla bırakmış olsalar da bireysel başarı olduğu için bu kişide tenis maçı kazanmak gibi bir etki yaratıyor.

Kimler sigarayı bırakmada daha başarılı oluyor?

Kadınlar sigarayı bırakma polikliniklerine başvurmada ve poliklinik takiplerinde daha ısrarcı ve disiplinliler. Ayrıca eşlerinin bırakma sürecinde de daha fazla destek oluyorlar. Örneğin iki eşten kadın sigarayı bırakmak istiyorsa erkek onu çok fazla destekleyici olmuyor. Ama erkek sigara içiyorsa kadın hakikaten bırakma sürecinde bize çok fazla yardımcı oluyor.

Ayrıca yönetici pozisyonunda olan kadınları başlangıçta ikna etmek çok zor. Ama bırakma konusunda daha başarılı olduklarını söyleyebiliriz.

Erkeklerde cinsellik düzelir

Kadınlarda sigarayı bıraktıktan sonra nasıl bir değişim gözlemliyorsunuz?

Öncelikle başka şeyleri başarmak adına motivasyonları artıyor. Biz bırakma süreci içinde özgüveni artırabilmek için de sporu programa koyuyoruz. Hasta sigarayı bıraktıktan sonra ilk başladığında 20 dakika spor yaparken ileriki günlerde bu süreyi 25 - 30 dakikaya çıkartıyor. Bu da kendilerine olan güvenlerini daha da artırıyor.

Sigaranın erkeklerde cinsel fonksiyon bozukluklarına yol açtığını biliyoruz. Erkeklerde sigarayı bıraktıktan sonra cinsel sorunların ortadan kalkması, özgüvenlerini geri getiriyor mu?

Tabii ki. Bıraktıkları andan itibaren erektil disfonksiyondan (sertleşme sorunu) tutun da libidoya kadar (cinsel istek) düzelmeler oluyor.

Peki sigarayı bırakanlar bu başarı nedeniyle kendilerini ödüllendirme ya da şımartma yoluna gidiyorlar mı?

Zaten bırakma programlarında ''kendinize ödül verin'' diyoruz. Bir kısmı kendileri için tatil planı yaparken bir kısmı da kendilerine yeni bir şeyler alıyorlar.

Son zamanlarda bir kaç fabrikada sigara bırakma programına gittik. İşverenler çalışanlarına ikramiye, bir kaç gün fazla izin ya da plaket türü şeyler verdi.

Hangi yaş grupları daha kararlı çıkıyor?

Sigara bırakma süreci içinde 40 yaşın üstündekilerde başarı oranları yüksek görülüyor. Ancak bunlar aynı zamanda hastalıkları da olan kişiler. Biliyoruz ki hastalığı olanlar, hastalığı olmayanlara göre sigarayı daha kolay bırakıyorlar. Kalp yetmezliği, koroner problemi ve kronik bronşit gibi hastalığı olanların, hastalığı nedeniyle mi yoksa yaş nedeniyle mi sigarayı bırakmaya daha motive olduklarını ayırt edemiyoruz.

Peki kadınlarda kırışıklıkların 40'lı yaşlarda belirginleşmeye başlaması , cildi yaşlandıran sigarayı bırakmada etkili mi?

Kadınlarda sigara bırakma sürecinde cilt sorunlarının hızla düzeldiğini görüyoruz. Bu da onların bırakma motivasyonunu ve o süre içinde kendilerine olan güvenlerini artırıyor.

Beyin yeniden organize olur

Gençlerde sigara bırakmanın geri dönüşümü nasıl oluyor?

Sigara bırakma süreci içindeki sportif aktivite başarısı artıyor. Bu da sigarayı bırakmalarını kolaylaştırıyor, o süreci devam ettirmesini sağlıyor.

Sigarayı bırakan hastalarınız nelere yöneliyorlar?

Sigarayı bırakana kadar hobisiyle ilgilenmeye fırsat bulamayanlar hobilerine zaman ayırmaya başlıyorlar. Bir de sigarayı bıraktırma konusunda bizimle çalışmak için gönüllü olmak istiyorlar.

Sigarayı bırakma başarısı ne tip bir başarıya eşittir?

Sigara, beynin temel ihtiyaçlarını yöneten, bütün karar verme mekanizmalarına gelen giden yolları etkiliyor. Bunu bir çağrı merkezi gibi düşünün.Kişinin sigarayı bırakması yeniden doğmaya benzer. Çünkü beyni yeniden organize olur. Bir bilgisayarın yazılımını, işletim sistemini yeniden yüklemek gibi bir şeydir.

Başarı örneği olarak, uyuşturucuyu bırakmayla aynı düzeyde görüyoruz.

Egzersizle Dost Olun

İlerleyen yaşlarda mutlaka düzenli egzersiz yapılmalı

İlerleyen yaş ve yavaşlayan metabolizmaya dur demek için en iyi arkadaşınız egzersiz olmalı. Çünkü bu yaşlarda vücutta kas dokusundan kayıplar başlar. Kas dokusunun kaybı metabolizma hızını düşürür, cilt elastikiyetini kaybeder, kırışma ve sarkmalar başlar. Düzenli yapılan egzersiz, yeterli ve dengeli beslenme ile şikayetker ebgellenebilir. "40 yaşına geldim. Ben artık anti-aging programı yapayımi bu sorun çözülür" diye düşünmeyin. Çünkü ilerleyen yaşlardagenç kalmak istiyorsanız özellikle kadınlar doğumdan itibaren doğru beslenme ve hareketli yaşamı tercih etmeli.

* 40 yaş civarında kemik kütlesi yavaş yavaş azalır.Sigara, alkol kafein her yaş için tedbirli olunması gereken maddeler. Sigara bırakılıp kafein sınırlı tüketilmeli.

* 40'lı yaşlarda kandaki ölçümler ve beslenme alışkanlıklarının detaylı incelenmesinden sonra sıklıkla ihtiyaç duyulan takviyeler C vitamini, Aspirin, E vitamini, Selenyum, Koenzim Q10, Omega 3 olabiliyor.

Kalsiyuma herkezin ihtiyacı var

Yaşınız 35'in altındaysa, güçlü kemikler oluşturmanız, 35'in üstündeyse kemik kaybını en azda tutmanız önemlidir. Kemiklere haftada 3 kere yapılan hızlı yürüyüş iyi gelir. Uzun süre egzersiz yapmamış kişiler ise yavaş yavaş başlamalı. Ama kalsiyum unutulmamalı. Erişkinlerin günde yarım litre süte eşdeğer kalsiyum alması önerilir.

Süt Sevmeyenlere Yoğurt ve Badem

Süt sevmeyenler, yoğurt, peynir, dondurma, koyu yeşil yapraklı bitkiler, deniz ürünleri ve bademle gerekli kalsiyumu alabilirler. D vitamini kalsiyumun bağırsaktan emilimine ve kemikler tarafından depolanmasına yardımcı olur. Güneş ışığının etkisi ile ciltte, karaciğerde ve böbrekte sentezlenerek aktif D vitamini haline dönüşür. Kış aylarınd, güneş ışığından yeterli yararlanamama durumlarında sentezi azalır. İleri yaşlardaözelikle böbrekten yapımının azalması yaşlanma sonucu osteoporozun (kemik erimesi) artmasına yol açan önemli bir durumdur.

Sezaryen mi normal doğum mu

Sezaryen doğumların artması tartışılıyor. Uzmanlar ise anne için daha güvenli olduğunu savunuyor

Tüm dünyada sezaryen oranlarının artması, ''Normal mi yoksa sezaryen doğum mu?'' sorusunun son yıllarda en çok tartışılan konuların başında yer almasına neden oluyor. Türkiye'de her yıl yaklaşık 1,5 milyon bebek dünyaya geliyor. Ülkemizdeki tüm doğumların yüzde 30'unun sezaryenle gerçekleştiği tahmin ediliyor. Sağlık Bakanlığı, geçen yıl konuya dikkat çekerek sezaryen doğum oranlarının azaltılmasına yönelik uyarıda bulunmuştu. Normal doğum yapabilecek anne adaylarının ticari nedenlerle sezaryene yönlendirildiği iddialarına karşılık, uzmanlar sezaryen oranlarının artmasının korkutucu olmadığını, yeni tekniklerle sezaryen doğumların anne için daha güvenilir hale geldiğini söylüyor.

Prof. Dr. Zehra Neşe Kavak, geçmiş yıllara oranla sezaryenin güvenilirliğinin arttığını ve gerekli prosedürlerin yerine getirilmesi halinde anne için daha koruyucu olduğunu vurguluyor. Marmara Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Dünya Gebelik Bilimi Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Neşe Kavak, sorularımızı yanıtladı.

Sezaryenle doğum oranları ne zamandan beri artıyor?

Aslında 1960'lı yıllardan itibaren tüm dünyada sezaryen doğumda hızlı bir artış var. Bu yıllara kadar klasik tıp kitaplarında yer alan bilgiye göre, sezaryenin kabul edilebilirlilik oranı, yüzde 15 - 18'i geçmemesi yönündeydi.

Yani doğumların yüzde 15 ile yüzde 18'i sezaryenle yapılabilir, bu oran yüzde 18'in üzerine çıkarsa bu klinikte hatalı uygulama yapılıyor gibi bir izlenim doğardı.

Dünyada sezaryen oranları ne durumda?

Değişik ülkelerde değişik sezaryen oranları olmakla birlikte örneğin dünyada sezaryenin en fazla uygulandığı ülke Şili'dir. Sezaryen oranı yüzde 80'dir.

Güney Amerika ülkelerinin hepsinde sezaryen oranları çok yüksektir. Amerika Birleşik Devletleri'nde ise oran hala aşağılardadır. Sezaryen oranı ABD'de yüzde 8 - 15 arasında değişiyor. Kuzey Avrupa ülkelerinde yine aynı şekilde.

Biliyorsunuz gelişmiş ülkelerde insanlar tamamen devletin sağlık sigortası altında yaşıyorlar. Sağlık sistemi bütün toplumu kapsıyor. Hastaneye gittiklerinde herşey devlet tarafından ödendiği için ve sezaryen de pahalı bir prosedür olduğu için devlet çok kesin bir endikasyon olmadıkça kesinlikle sezaryen parasını ödemiyor.

Türkiye'deki devlet ve özel sektör arasındaki sezaryen oranları neyi gösteriyor?

Türkiye, Akdeniz ve Ortadoğu ülkelerinde özel hastanelerde sezaryenin yüzde 50'yi aşan oranlarda uygulandığını görüyoruz.
Türkiye'de sezaryen doğumların özel sektörde yüzde 50'lerde, devlet sektöründe ise yüzde 20 - 30 oranları arasında gittiğini düşünüyorum.

Gerçekten sezaryen doğum kötü, normal doğum cici mi? Önce buna açıklık getirmek lazım. Sezaryenin artması toplum sağlığı için kötü bir olay mı? Olayı bu yönüyle değerlendirmek lazım.

Bu durumda sezaryenin artıları ve eksileri nelerdir?

Sezaryenin kötü normal doğumun cici olduğu yönündeki konseptin günümüzde geçerliliğini yitirdiğini düşünüyorum. Çünkü sezaryende gelişen cerrahi teknikler, ameliyat süresinin çok kısalması, gelişen anestezi teknikleri ve sezaryenin artık genel anestezi altında değil de daha ziyade lokal anestezi yani epidural ya da spinal anestezi altında yapılıyor olması, sezaryeni çok pratik bir yöntem haline getirdi.

Anne adayının normal doğumdan korku vs. gibi gerekçelerle sezaryeni talep etmesi karar için yeterli mi?

Günümüzde artık kadınlar çok ileri yaşta anne oluyorlar. Ama ben özellikle bilgilendirilmiş kadın grubundan bahsediyorum. Eğer bir kadın kariyer sahibiyse, doğumunu 35 - 38 yaşlarından sonra yapacaksa, olayın negatif ve pozitif yönlerini biliyorsa, hayatında bir kez doğum yapacaksa ve bunu sezaryenle yapmak istiyorsa, bunu doktoruna söylüyorsa ve doktoru da bunu kabul edip sezaryen yapıyorsa bu bir malpraktis (hatalı uygulama) değildir kesinlikle. Çünkü olayın artılarına eksilerine bakacak olursak; dediğim gibi anestezi teknikleri çok gelişti.

Sezaryen daha mı güvenilir hale geldi ?

Artık sezaryen genel anestezi altında yapılmıyor. Epidural ya da spinal anestezi altında yapılıyor. İkincisi hastalara koruyucu olarak antibiyotik veriyoruz. Bu da enfeksiyon oranlarını çok düşürdü. Üçüncü olarak da tromboembolik profilaksi uyguluyoruz. Doğumdan sonraki ölümlerin birinci nedeni tromboembolik komplikasyonlardır. Yani kandan bir parça pıhtının kopup beyine ya da kalbe yerleşmesidir. Buna karşı profilaksi uygularsanız, kısacası bu üç önlemi alırsanız araştırmalar gösteriyor ki sezaryen doğum normal doğumdan daha güvenilir. Yani artık eski bilgilerin güncellenmesi, günümüze uyarlanması şart.
Kesinlikle. Bu üç şart sağlandıysa anne açısından sezaryenle doğum normal doğuma göre daha güvenilir. Bunlar bilimsel gerçekler ve bilinmesi lazım.

Sezaryenin tarihçesi

Dünyadaki en eski ameliyat olarak bilinen sezaryen, tarih boyunca en fazla yapılmış ameliyattır. Hatta sezaryenin adı imparator Sezar'a atfen konulmuş olsa da Sezar'dan çok önce de sezaryen, Roma İmparatorluğu'nda yapılıyordu. Hatta Ortaçağ'da normal doğum yaptıran ebeler, annenin hayatını riske eden durumlarda ilkel şartlar altında anne karnını açıp bebeği çıkarıyorlardı. Elbette bu şekilde yapılan doğumda annenin ölüm oranı çok yüksekti.

Kolesterolde doğru bildiğiniz yanlışlar

Kolesterolle ilgili pek çok efsane hızlıca kulaktan kulağa yayılıyor. Peki bunların hangileri doğru?

Kolesterol kelimesi bu satırları okuyan herkes için çok tanıdık diye düşünüyorum. Sizin kolesterol probleminiz olmasa bile iş arkadaşınızın, anne veya babanızın, eşinizin, ağabeyinizin veya mutlaka tanıdık birilerinin düşük kolesterol tüketmeye dikkat ettiğine şahit olmuşsunuzdur. Bu kadar çok konuşulan ve toplumda gözlenen bir problem olunca kolesterol ile ilgili birçok efsane ve alternatif tedaviler de hızlıca kulaktan kulağa yayılıyor.
Son yılların en önemli efsanesi ceviz suyu içmek mesela! Oysa biz yıllardır cevizin iyi kolesterolü yükseltip total ve kötü kolesterolü düşürdüğünü zaten söylüyoruz. Cevizin suyu değil marifetli olan cevizin kendisi. Ceviz, yağı yoğun bir maddedir ve yağlı bileşikler su içine karışmaz. O nedenle tanesini yemeyip sadece suyunu içmek hiç bir fayda vermez.

Vücudumuz kolesterolü karaciğerimizde üretir ve buna ihtiyaç duyar çünkü safra tuzlarını, hormonları yapmak için kolesterol gerekir. Kanda kolesterol seviyesi çok yüksek olduğunda damarlarda birikebilir. İki tip kolesterol vardır; HDL kolesterol (iyi kolesterol) ve LDL kolesterol (kötü kolesterol).

LDL kolesterolün yüksek miktarlarda bulunması damar duvarlarında plak oluşumuna neden olabilir. Bu plakların yoğunlaşması ileri dönemde damarları daraltarak kan akışını yavaşlatır. Bu nedenle LDL kolesterolüne, kötü kolesterol denir. Doymuş yağlar ve trans yağ aistleri kan kolesterolünü artıran en önemli faktörlerdir. Tekli doymamış yağ asitleri ve çoklu doymamış yağ asitleri, kabuklu yemişlerde ve balıkta bulunur.
LDL seviyesini düşürebilir. Aynı zamanda çözünür lifte meyvelerde, yulafta, arpada, kuru baklagillerde vardır ve bunların tüketimi de yine LDL kolesterolü düşürücü etki gösterir.
HDL ise fazla kolesterolü toplar ve yeniden vücuttan uzaklaştırılması için karaciğere taşır. Ancak yine de bazı kolesteroller damar duvarlarına yapışır. HDL'nin yüksek olması kalp hastalıklarına yakalanma riskini azaltır. Fiziksel aktivite HDL düzeyini artırabilmektedir.

Kan kolesterol düzeyini etkileyen birçok faktör vardır. Bunlar aile öyküsü, yaş, cinsiyet, beslenme alışkanlıkları, vücut ağırlığı ve şekli, fiziksel aktivite düzeyidir. Eğer 20 yaş veya daha üstündeyseniz kolesterol seviyenizi her yıl en az bir kez kontrol ettirmelisiniz.

Kolesterolü düşüren en iyi 5 besin

* Çözülebilir lif için yulaf: Yulaf ve arpa yüksek miktarda çözülebilir lif içerir. Bu lifler LDL kolesterolü düşürürken, HDL kolesterole etki etmez. 1997 yılında yayınlanan çalışmaya göre yulaflı besinlerin içerdiği beta glukan maddesinin kalp hastalıkları oluşum riskini azalttığı belirtilmiştir.

Günde 5 - 10 gram çözülebilir lif alımı LDL kolesterolü yaklaşık yüzde 5 düşürebilir. Bir kase yulaf ezmesi, yaklaşık beş gram çözülebilir lif içerir.

* Omega 3 yağ asitleri için balık: Balık omega 3 yağ asidi ve protein için iyi bir kaynaktır. Omega 3 yağ asitleri LDL kolesterolü düşürürken HDL kolesterolü artırır. Balığın trigliserit seviyesini düşürücü etkisinden de bahsedilebilir.


Haftada en az iki kez balık tüketilmesi tavsiye edilmektedir. Eğer yüksek trigliserit seviyeniz varsa doktorunuzun gözetiminde 2 - 4 gram EPA ve DHA içeren balık yağı almanız gerekebilir.

* Sağlıklı yağlar için yağlı tohumlar: Yağlı tohumlar lif, E vitamini ve selenyum açısından zengindir. Bu lezzetli atıştırmalıklar bitkisel sterol içerikleri ile LDL kolesterolünü düşürmeye yardımcı olabilirler. Fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumların tüketimi tavsiye edilir. Ancak kalori alımınızı kısıtlamak için günlük tüketeceğiniz miktarı ayarlamanız gerekmektedir. 10 - 15 fındık veya badem ile 5 - 6 parça ceviz tüketimi uygun olabilecek tüketim miktarlarıdır.



* Bitki sterolleri ile zenginleştirilmiş besinler: Ülkemizde bitki sterolleri ile zenginleştirilmiş besinler çok yeni ürünler olarak piyasaya girmiştir. Bitki sterolleri veya stanoller bitkilerde bulunan ve kolesterol emilimini bloke edebilen maddelerdir.

Günlük olarak yaklaşık iki gram bitkisel sterollü ürünlerden kullanmak, yüksek kolesterolü ve yüksek LDL kolesterolü olan kişilere tavsiye edilmektedir. Önemli bir ayrıntı ise bitkisel steroller herkes için uygun değildir. Kolesterol değerleriniz yüksek ise kullanımı tavsiye edilmektedir.

* Soya: Soya ürünleri hayvansal ürünlerin yerine kullanılabilecek çok iyi alternatiflerdir. Soya uzun yıllardan beri sağlığı koruyucu bir besin olarak bilinmektedir. Kolesterol seviyesini kesin olarak düşürdüğü söylenmese de yapılan çok sayıda çalışma, LDL kolesterolü yaklaşık yüzde 3 oranında düşürebildiğini belirtmektedir.

Kolesterolüm ne olmalı?

Total Kolesterol (mg/dl)
200 ve daha düşük kabul edilebilir
200- 239arası sınırda ve yüksek
240 ve üzeri yüksek
LDL kolesterol( mg/dl)
100 ve daha düşük iyi
100 - 129 arası normal /olması istenen
130 - 159 arası sınırda ve yüksek
160 - 189 arası yüksek
190 ve üzeri çok yüksek
HDL kolesterol( mg/dl)
40 ve daha az düşük
60 ve üzeri yüksek

Kalp hastalarına yogalı tedavi

Kalp hastaları yoga eğitmeni eşliğinde vücudun sağladığı mutluluk hormonu olan endorfin ile stresten kurtuluyor.

Bursa'da özel bir hastane, kalp hastalarını yoga ile tedavi etmeye başladı. Hastalar, diplomalı yoga eğitmeni eşliğinde vücudun sağladığı mutluluk hormonu olan endorfin ile stresten kurtuluyor.Kalp damar cerrahi merkezi olan Özel Çekirge Kalp ve Aritmi Hastanesi, kalp ameliyatı olan 10 hasta için yoga sınıfı açtı. Katılımcılara doğru nefes alma, gevşeme ve kas güçlendiren hafif egzersizler yaptıran yoga uzmanları, hastalarını stresten kurtarıyor. Sertifikalı yoga eğitmeni Gonca Duyan, strese karşı etkili olan yoganın aynı zamanda kan basıncını, kolesterolü ve şeker seviyesini düzenleyip vucudu fiziki olarak güçlendirdiğini belirterek, şunları söyledi:
Hastalarımızı rahatlatarak yoga ile doğru nefes alma tekniklerini öğretiyoruz. Bu sayede kalbe doğru şekilde oksijenin gitmesi sağlanıyor. Yoganın bu iyileştirici etkisini kabul eden doktorlar artık by- pass ameliyatı geçirmiş hastalarına da düzenli olarak kalp yogası yaptırıyor. Araştırmalara göre yoga yapanların kan yağları, kan şekerleri ve tansiyonları daha iyi kontrol ediliyor. Daha az ilaçla tansiyonları düzene girebiliyor. Bu yoganın stres hormonu adrenalini azaltıp, mutluluk hormonu endorfini artırmasının bir sonucudur.'

Her yaştan insanın yoga yapabileceğini vurgulayan Gonca Duyan, 'Kalp yogası, temel duruş biçimleri, nefes teknikleri, derin gevşeme meditasyondan oluşuyor. Kalp yogası bilinen yogadan çok farklı. Temel olarak kullanılan duruşlar kan basıncını düşürür, hayat enerjisini yükseltir. Stresi kontrol eder. Bu duruşlar ayakta da oturarak da yapılabilir. Hastaların klinik durumları göz önüne alınarak uygulanır. Duruşlar her yaştaki ve her durumdaki hastalara tavsiye edilebilir' diye konuştu.

Kalp hastaları üzerinde yapılan araştırmalara göre yoganın damar fonksiyonlarında yüzde 70 oranında gelişme sağladığına dikkat çeken Kalp Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Op. Dr. Benhür Can da, 'Hastanemizde kalp hastalarımız için bir yoga programı planladık. Yoganın hastaların ameliyat sonrası hayata daha erken adapte olmaları, depresyonu yenmeleri, ayrıca tansiyon, şeker ve kolesterolü düşürdüğü ispatlanmıştır.

Başlangıçta 10 hastamızın değerlerini baz aldık. 3 ay sonra yeniden gözden geçireceğiz. Hastalarımız çok mutlu, böyle bir aktiviteyi gerçekleştirmekten bizler de mutluyuz. Gelişmelere göre bunu daha sonra diğer hastalarda da uygulayacağız' dedi.

Menopoz ile başetmenin yolları

Görülen son adet olarak tanımlanan menopoz kendini 44-46 yaşlarında adet düzensizlikleriyle göstermeye başlıyor.

Gece ya da gündüz sıcak basmaları, ter boşalmaları oluyorsa, adetler düzensizleştiyse dikkat! Menopoz yaklaşıyor demektir.

Menopoz nedir? Menopozun kelime anlamı 'görülen son adettir'.

Menopozun teşhisi nasıl konuluyor? Menopozun tanısı ancak 1 yıl adet görülmediyse ya da bu süre 1 yılı geçtiyse koyabiliyoruz. Eğer " yılı geçmediyse kadın menopoza girmiş demiyoruz.
MENEPOZ
Kadınlar kaç yaşında menopoza girer?

Türkiye'de menopoz taşı 47-48 Amerika'da ise 50-51 olarak kabul edilmektedir.
Menopozun evreleri nelerdir?

Perimenopoz: Son adet görülmeden önceki 1 ya da 2 yıllık döneme 'perimenopoz' adını veriyoruz. Bu dönemde adet düzensizlikleri terlemeler, gece uykusuzlukları, ateş basmaları görülebiliyor.Bunlara ek olarak, çocuklar büyüyüpte evi terk etmeye başlamışlarsa ve anne nispeten yalnızlık çekiyorsa 'boş yuva sendromu'yla karşı karşıya kalınıyor. Kadın depresyon belirtileri gösteriyor, kendini işe yaramaz hissedip üzülüyor.

Postmenopoz: Menopoz sonrası dönem olarak adlandırılır. Saydığımız şikayetker bu dönemde de görülür. Şikayetler yüzde 1 ils 5 kadında 5-15 yıl devam edebilir. Bunlara, kalp damar hastalıklarında artış, kemik erimesi, cilt problemleri eklenir.
Menopozun kaç türü var ?

Menopoz: Kadının adetlerinin kendiliğinden tavaş yavaş kesilmesi.

Cerrahi menopoz: Eğer bir hastalıktan (kist, myom) dolayı kadının yumurtalıkların/rahmini aldıysak, biz müdahale ettiğimiz için 'cerrahi menopoz' diyoruz.

Erken menopoz: Kadının 40 yaşıdan önce menopoza girmesidir.

Çok erken menopoz: 30 yaşından önce menopozun başlamasıdır.
Menopoz bir hastalık mı ?

Bir hastalık değil. Kadının yaşamının tamamen doğal bir parçasıdır.
Menopoz kadında yaşlılığın başlangıcımı ?

Hayır gerçek yaşlılığı biz 65 olarak görüyoruz. Eskiden kadın ömrü çok kısaydı. Bugün ise 71-74 yaş arasında kadının ömrü değişiyor yani giderek uzuyır. Yani buna göre kadın ömrünün üçte biri menopozda geçiyor.
Menopoz geleceğini belli ediyor mu ?

En tipik olarak 44-46 yaşlarında adet düzensizlikleriyle başlıyor. Ayda 2 kere yada 2 ayda bir adet görülebiliyor. Kanama düzensizlikleri oluyor. Hasta bu durumda menopozdan şüphelenebilir. Buna karşın düzenli adet görebilir. Günde 5-10 sabiye ya da 1 dakika kadar sürebilen,vücutta, yüzde meydana gelen ateş basmalarıyla karşılaşabilir. Gede de ateş basması problemi yalayabilir, ter boşalabilir.
Bu dönemde meydana gelen adet düzensizliği kadında soruna yol açıyor mu ?

Öncelikle bu adet düzensizliğinin menopozdan kaynaklanıp kaynaklanmadığını öğrenmek gerekiyor. Büyük ihtimalle menopozdandır ve bu durum 1-2 yıl kadar devam edebilir. Bu yüzden hekime gitmek gerebilyor. Belkide yumurtalıklarda bir kist yada bir sorun çıkmış olabilr. Mutlaka bu durumun kontrol edilmesi şart. Adet düzenszlikleri, önlem alınmazsa, bir süre sonra kansızlık yapar. En önemlisi ne zaman adet göreceğini bilmediği için kadının yaşam kalitesi bozuluyor.

Menopozda kadınlarda görülen şikayetler:

* Sıcak basması ve terleme
* Konsantrasyon güçlüğü, unutkanlık, ileri yaşlarda bunama
* Sinirlilik
* Gece uykusuzlukları
* Hayattan zevk almamak, depresyon belirtileri
* Kap damar hastalıkları
* Kemik erimesi, eklem ağrıları
* Cinsel yaşamda sorunlar: Vajinada kuruluk ve cinsel isteksizlik. Ancak bu durum kadınların kolay dile getirdikleri bir problem değildir. Sadece doktorları sorarsa, o da bir süre sonra söylemeyi tercih ederler.
* İdrar problemleri: Bu problem kadın menopoza ilk yıllarda görülmese de daha sonra ortaya çıkabiliyor. Kadın sistit olduğunu sanıyor Bu mesanenin ve geniltal organların yaşlanarak incelmesinden kaynaklanıyor. Böyle sıkıntısı olan kadınlara vajinal yoldan değişik dozlarda, bazen sadece haftada 2 gün östrojen vermemiz sorunları çok kolay çözebiliyor.


Menopozla Baş etmenin yararları (Video)

Siyah çikolata tansiyon düşmanı

Yüksek tansiyonu doğal yollardan düşüren gıdalardan biri de siyah çikolata.

Köln Üniversitesi Hastanesi'nde yapılan bir çalışmanın sonucuna göre, günde 30 kalori kadar siyah çikolata yemek yüksek tansiyonu düşürebiliyor. Araştırmacıların tavsiye ettiği siyah bitter çikolata, yüzde 70'ten fazla kakao ihtiva ediyor. 30 kalorilik çikolata, takriben altı - yedi gramlık küçücük bir çikolata parçası demektir. Hafif tansiyon yüksekliği dışında başka sağlık sorunları bulunmayan ve tansiyon düşürücü ilaç kullanmayan 24 kadın ve 20 erkek, iki gruba ayrılmış. Gruplardan birine 18 hafta süreyle, akşam yemeğinden iki saat sonra günde 30 kalori dozunda siyah çikolata verilmiş. Çalışmaya katılan kişilerin normal beslenme, egzersiz ya da başka alışkanlıklarında değişiklik yapılmamış.

Çalışma sonunda, siyah çikolata grubundaki katılımcıların kan basınçlarında çalışmanın başlangıcına göre azalma olduğu saptanmış. Araştırmacılar, bu düşüşün küçük olmakla birlikte klinik açıdan değerli olduğunu söylüyorlar.

The Journal of the American Medical Association dergisinde yayımlanan bu çalışmadan, kan basıncını düşürmek için tek yapılması gereken şeyin çikolata yemek olduğu sonucunu çıkarmak, kuşkusuz çok yanlış olur. Sağlıklı bir diyet, egzersiz ve fazla kiloların verilmesi kan basıncını normal sınırlara çekmek için önemli ama her gün az miktarda çikolata yenilmesi ''uyulması kolay'' bir tavsiye olduğundan bir çok yüksek tansiyon hastasının hoşuna gidebilir.

Çalışma, siyah çikolatanın kan basıncı üzerinde nasıl etkili olduğunu göstermiyor ama kakaonun içindeki flavonol adlı bileşiklerin rolü oynayabileceği sanılıyor.

Gerçekten de siyah çikolata çok iyi bir flavonoid, yani antioksidan kaynağı. Çikolatanın kalp damar hastalıkları üzerinde yararlı olabileceğini düşündüren çalışmaların sonuçları aşağıdaki noktalarda odaklanıyor: Çikolata flavonoidleri kanın pıhtılaşmasında artışa neden olan trombositlerin birbirine yapışmasını önleyerek damarlarda pıhtı oluşumuna engel olabilir. Çikolatada nitrik oksit üretimi için gerekli olan bol miktarda arginin var. Nitrik oksit kan damarlarını genişleterek kan akımının ve tansiyonun düzenlenmesine yardımcı olur. Çikolata zengin bir antioksidan kaynağı olması nedeniyle, damar sertliğine karşı koruyucu rol oynayabilir. Kakaoda bulunan bitki sterolleri sitosterol ve stigmasterol gıdalarla alınan kolesterolün emilimini azaltabilir.

Meyvelerin renkleri

Birçok meyveye renklerini flavonoid denen maddeler verir. Flavonoidler aslında bitkilerin kendilerini parazitlere, bakterilere ve hücre hasarına karşı korudukları maddelerdir. Bu işlevleri onların insandaki etkileri hakkında ipucu veriyor. Çünkü yediğimiz meyvelerin, bizim için çok yararlı olan güçlü antioksidan aktivitelerinden onlar sorumlu. C ve E vitaminleri, beta-karoten, selenyum ve çinko gibi antioksidan özellikleriyle bilinen vitamin ve minerallerle karşılaştırıldığında, flavonoidler daha güçlü ve daha geniş bir antioksidan etkiye sahip. Bunlar güçlü antioksidan etkileriyle serbest radikal denen vücudumuzda oluşan zararlı maddeleri toplayarak, bunların dokulara zarar vermesini önlüyorlar.

Yaban mersini, böğürtlen, ahududu, siyah üzüm, kırmızı erik, çilek, elma, kiraz gibi meyvelerin hem kabuğunda, hem de etinde bulunan flavonoidler olan ''Antosiyanidinler'' ve ''Proantosiyanidinler'' hücrelerimizin içindeki C vitamini düzeyini yükseltiyor, küçük kan damarlarından sızıntıyı önlüyor, serbest radikal hasarına karşı korunma sağlıyor ve eklem yapılarının sağlamlığını artırıyorlar. Bu son nokta, yani flavonoidlerin eklemlerdeki kirişler, bağlar ve kıkırdak yapısında bulunan kolajen üzerindeki faydalı etkisi, romatoid artrit gibi iltihabi eklem hastalıklarında önem taşıyor.

Damar sertliğine karşı koruyorlar

Flavonoidlerin damar sertliği üzerindeki etkisi de biliniyor. Bu süreci yavaşlatıyor, korunma sağlıyor ve hatta tersine çeviriyorlar. 10 bini aşkın erkek ve kadın üzerinde yapılan bir araştırmada flavonoidlerden zengin beslenenlerde kalp hastalığı, inme, akciğer ve prostat kanseri, tip 2 diyabet ve astım gibi birçok kronik hastalığa yakalanma ve ölüm riskinin daha düşük olduğu saptanmış.

Birçok meyve ve sebzede özellikle soğanda bulunan quercetin gibi flavonoidler ise alerjiyi tetikleyen maddelerin salınmasını önleyen anti-alerjik bileşiklerdir. Alerjik durumlara karşı kullanılan ilaçların molekül yapısı ile flavonoid moleküllerinin yapısı arasında yakın bir benzerlik var.

Besin kaynaklarından günde 300 miligram flavonoid alınması öneriliyor. Manavınızdan alabileceğiniz taze mevsim meyveleri normalde bu ihtiyacınızı karşılar. Ama bu saydıklarımı seyrek yiyorsanız, turunçgil bioflavonoidleri, üzüm çekirdeği özütü, quercetin ve yaban mersini özütü, alıç meyvesi özütü gibi çeşitli flavonoid desteklerini önerebilirim.

Süper saçlar için 44 ipucu

Etkileyici saçlara kavuşmak için birbirinden güzel 44 öneri...

Yıpratmadan yıkama ve kurulama

1. Çok kuru saçlar
Şampuanı sadece ellerinizle, ıslak saçın diplerine dağıtın ve hafifçe yedirin. Durularken incelerek saçın içinden akacak olan şampuan, saçları temizlemek için yeterlidir. Böylece saçlarınızın biraz daha kurumasını önlemiş olursunuz.
2. Normal saçlar
Şampuanı dairesel hareketlerle saça yedirin, hemen ardından iyice durulayın. Eğer başınızda şampuan artığı kalırsa, saçlarınız matlaşır ve kurur. Kural şu: Şampuanlamak için harcadığınız sürenin üç misli süreyi durulamak için kullanın. Saçlarınızın durulandıktan sonra gıcırdar gibi olması gerekiyor.

3. İkisi bir arada

Bu ürünler hem yıkar hem de bakım yapar. Pratiktir ama her gün kullanılmaya uygun değillerdir. Çünkü bu ürünlerin çoğunda silikon yağı vardır. Önce saçları yumuşak yaparlar. Fakat uzun vadede saç tellerinin yüzeyinde birikerek, saçı ağırlaştırabilirler. Haftada sadece 1 kez kullanın.

4. Ilık su ile durulayın

Kaşmir kazağınızı sıcak suyla tıkayamazsınız. Saçlarımız da aynı derecede hassas olduklarından, çok sıcak suyu sevmezler. Ilık su, saçların zarar görmemesi için ide3aldir. Hatta başarabilenler, saçlarını soğuk su ile yıkamalıdır. Soğuk su , saçlara mükemmel bir parlaklık verir.

5. En iyi fön stratejisi

Saçları yıkadıktan sonra dikkatle ayırın. Isıtılmış bir havluyla önden kurutun. Fön makinesini en düşük ayara getirip, saçları çok fazla karıştırmadan tam kuruyana kadar fönleyin: sonra fönü daha yüksek ısıya getirip, yuvarlak bir fırçayla şekillendirme işine girişin. Fön makinesini saçınızdan en az 15 santim uzak tutun.

6. Nazik olun

Islak saçlar, hafifçe şişmişlerdir. Dolayısıyla çabuk kırılabilirler. Taramak için ayrık dişli, mümkünse kauçuk veya ahşaptan, el yapımı bir tarak kullanın (Cinsi üstünde yazar. ) Ucuz plastik tarakları tercih etmeyin.

7. Çok mu streslisiniz?

Saçlarınızı yıkarken başınıza masaj yaparsanız, mutluluk hormonlarınızı aktive edersiniz. Parmak uçları ile daireler çizerek, şakaklardan saç diplerine doğru masaj yapın. Oradan tekrar kulaklara doğru inin. Sonra ensenize doğru devam edin. Bunları yaparken derin derin nefes alıp verin.

8. Ön yargıları unutun

Yağlı saçların her gün yıkandıkları zaman daha çabuk yağlandıklarıyla ilgili masalları unutun. Eğer kendinizi daha bakımlı hissedecekseniz, her gün duş alabilirsiniz. Önemli olan, yumuşak bir şampuan kullanmanız. Şampuanı saçınızda bekletmeyin ve hemen yıkayın. İnce mi yoksa asi mi? Kürleri en etkin nasıl kullanacaksınız?

9. Saç kremi

Kremi özellikle saçın aşağı sarkan kısımlarına ve uçlarına sürün. Saç diplerindeki ilk 3 santime gelmemesini sağlayın. Diplerde çıkan yeni saçların ek bir bakınma ihtiyacı yoktur.

10. Çok ince saçlar

İnce telli saçlar, yağlı ürünleri kaldıramazlar. En iyisi, nemli (veya kuru) saçlara nemlendirici sprey sıkmaktır. Sprey, statik elektrik oluşmasını ve saç tellerinin 'uçuşmasını' engeller.

11. Tatilde bakım

Tatildeyken saçlarınız şekle girmiyorsa, bu durum bulunduğunuz yerdeki suyun içerdiği mineral oranından kaynaklanıyor olabilir. Çözüm için saçlarınızı yıkadıktan sonra içme suyu ile durulayın.

12. Koruma ve tamir:

Omega-6 yap asitleri gibi lipit ve seramit içeren ürünler, saçların kırılmasını önler. Çünkü bu maddeler, saç lifleri içindeki çatlakları doldururlar ve fönden gelen sıcağa karşı korurlar.
Saç kürleri yumuşacık yapar. Ama hangisini kullanmalı?

13. İnce telli saçlara kür uygulamak

Yoğun kür, ince telli saçları aşırı derecede yorabilir. Fakat yine de ara sıra böyle ekstra bir bakım uygulayabilirsiniz. Çözümü: Kürü saça, yıkamadan önce yedirin ve 10 dakika beklettikten sonra bildiğiniz şekilde saçlarınızı şampuanlayın.

14. Saç maskeleri

Maskeler, özellikle sıcak ortamlarda saça daha iyi nüfuz ederler. En ideali, kür maskesini, havluyla nemini aldığınız saçınıza, ince demetler halinde sürerek yedirin. Sonra saçınızı sıcak fönle ısıtın ve başınızı alüminyum bir folyoyla sarın, üstüne de ısıtılmış bir havlu dolayın. En az yarım saat etki etmesini bekleyin. Çok etkili bir başka yöntem de, buharlı ortamda saç maskesi uygulamaktır (yine aynı şekilde havlu altında)

15. Sarı, kızıl ya da kahve

Boyanın ömrünü özel bakım ürünleriyle uzatabilirsiniz. Yıkama sırasında, bakım kürlerinde ya da şekillendirici ürünlerde bulunan maddeler sayesinde saçlardaki renk pigmentleri tazelenir.

16. Çabuk kür uygulamak için

Saçınız uzunsa ve kürler çok vakit alıyorsa, artık dert değil! İnci proteini içeren çabuk kürleri uyguladığınızda saçınızı yıkamanıza gerek yok. Saçlarınızı ipek gibi parlak yapıyor.

17. Doğuştan güçlü ve kalın telli saçlar

Bu tip saçlar şekil aldıklarında adeta rüya gibidir. Fakat şekil almak istemezler ve asidirler. Doğru stratejiyle onları hükmünüz altına alabilirsiniz: a) Her gün yıkamayın, hatada 1-2 kez yıkamak yeterli.b) Her yıkamadan sonra saç kremini sürün ve her dört yıkamada bir maske uygulayın. Doğru yöntemleri bilenler kötü saç günü yaşamazlar

18. Vaks nasıl kullanılır?

Genellikle fönle şekil verilen katlı kesim, sürülen vaks yüzünden gene sarkmaya başlar. İste bu yağ krizine karşı bir yöntem var: Önce saçınıza sprey sıkın, biraz kurumasını bekleyin, sonra uçlara vaks sürün. Mükemmel olacak.

19. Çok fazla jöle kaçırdıysanız

Eğer saçlarınızı çok fazla jölelediyseniz ve taradıysanız, saçlarınız yağlı gözükebilir. Bunu önlemek için ürünü kabında (ya da tüpünde) önce fönle kısa bir süre ısıtın. Ürün daha iyi dağılacağından dolayı otomatik olarak dozu fazla kaçırmanızı da önlemiş olursunuz.

20. Saç spreyi ve parlatıcı

Havalandırıcı etki yaratmak için spreyi yukarıdan aşağıya doğru sıkmayın. Yoksa saçlarınızın üstünde ağırlık oluşur ve saçlarınız düzleşir. Onun yerine, saçları bukle bukle elinizle biraz yukarı kaldırın ve spreyi alttan yukarı olarak püskürtün. Uzun saçlarda: Başı geriye atın ve sprey bulutu aşağı doğru düşerken, saçlarınızı hafifçe silkeleyin. Hacim vermek için ideal yardımcılar fön, fırça ve köpüktür

21. Zamanlama sorununuz varsa:

Örneğin, sabah sabah 06:30'da uçağınız kalkacaksa, saçlarınıza akşamdan uygulayacağınız doğru bir şekillendirme ile zaman kazanabilirsiniz.saçlarınızı yıkayın ve yuvarlak fırçayla kabartarak fön çekin. Biraz saç spreyi sıkın. Yatmadan önce yarım saat bekleyin. Ertesi sabah hafifçe tarayın.

22. Saçınızı yıkamadan yattınız

Eğer sabah da saçınızı yıkayacak vaktiniz yoksa ve saçınızın yıkanması gerekiyorsa, saçlarınızın diplerine transparan pudra sürün ve iyice fırçalayın. Ayrıca buklelerinizi de nemlendirici sprey veya köpükle canlandırırsanız, saçlarınız tertemiz görünür.

23. Güçsüz kalmış kuru saçlar

İçinde alkol barındıran ve bu yüzden saçı iyice kurutan jöle köpük gibi ürünlerden vazgeçerdeniz; bunların yerine yumuşak ürünleri kullanırsanız saçlarınız çabucak eski haline kavuşur.

24. Sabah hiç vaktiniz yoksa

Bir gün önceden sürdüğünüz saç jölesini ıslak ellerinizle yeniden aktif hale getirebilirsiniz. Ama saçlarınızı uzama yönünün aksine doğru parmaklarınızla taramalısınız.

25. Uzun saçlara ellerinizle köpük sürmeyin

Eğer saçlarınıza ellerinizle köpük sürerseniz, eşit dağılım olmayabilir. Bunu yerine bunu yerine geniş bir tarağa saç köpüğünü sıkın ve saçlarınızı diplerden ortaya kadar güzelce tarayın. Böylece köpüğü saçınıza eşit dağıtmış olursunuz.

28. Saç diplerinizin daha dik olmasını istiyorsanız

Uzun saçlarınızı üst kısımlarda kısmet krapeyle kabartıp, sprey sıkabilirsiniz. Böylece saçlarınız kabarık durur. Kısa saçları, üstten birkaç bukle ile ayırıp yandan klips tokalarla tutturun, yumuşak bir şekillendirici sürün ve fönleyin. Son olarak saçlarınıza sprey sıkın ve parmaklarınızla şekil verin

Uzun, omuz hizası ya da kısa modellerin hangisi bana uyar?

27. Hayal ettiğiniz model

Kuaföre giderken hayalinizdeki saç modelini bir dergiden keserek yanınızda götürün. Resme bakan uzman, ne istediğinizi daha iyi anlayacaktır. Ama şunu da unutmayın: Herkesin saç cinsi aynı değildir. Üstelik o fotoğraflar çekilmeden önce saçlar epeyce kuaför elinden geçmiş olur. Yeni alternatiflere açık olun. Saç uzmanları, neyin mümkün olup neyin olamayacağını bilirler.

28: Yuvarlak yüz

Yuvarlak yüzlü kişilerin, çene ya da kulakmemesi hizasındaki kabarık saçlardan uzak durması gerekir. Onun yerine başın üst kısımlarında kabaran ve aşağıya doğru ince perçemli dökülen kart kat modeller daha uygundur. Saçların uzunluğu omuzlara kadar olabilir.

29. Sık ve güçlü saçlarınız varsa

Pek çok kesime cesaret edebilirsiniz. Saçınızın rengi ne olursa olsun, orta uzunluktaki köşeli küt modeller ile düz kısa saçlara çok yakışır. Ama keskin hatlı bu saçları sık sık kuaföre düzelttirmeniz ve parlaklıklarını korumak için her gün bakım yapmanız gerekir.

30. Yeni bir kısa model mi denemek istiyorsunuz?

Yeni bir kesimde,alıştığınız tarzdan farklı şekillendirmek durumundasınız. Eğer çok erkeksi görünmek istemiyor, seksi olmak istiyorsanız, göz ve dudaklarınızı daha çok çıkarın. Ayrıca dikkat çekici küpeler, her zaman kadınsı bir hava yaratır.
Yumuşak dökümlü perçemler her yüz tipine gider

31. Saç, boy ve ölçüler

Birbirleriyle orantılı olmalıdırlar. Örneğin boyu 1.60m'nin altındaki kadınlara uzun saç yakışmaz. Uzun boylu iri kadınlarda kısa saçlar başın küçük, bedenin iri görünmesine neden olur.

32. İnce hafif perçemler

Özellikle ince saçlarda çok idealdir. İnce perçemler en fazla çene hizasına kadar ve kakülle birlikte kullanılırsa. Daha hacimli durular. Becerikli kuaförler araya birkaç kısa bukle yerleştirerek, saçın alttan destek alıp kabarmasını sağlar.

33. Kısaltmak ya da uzatmak?

Kesin karar veremeyenlerin, zamanla saçları uzadığında bile, şekli bozulmayacak bir modele ihtiyaçları vardır. En ideali, ince perçemlerle ensede daha uzun, yanlarda daha kısa dökülen kat kat bir modeldir. Bu model çene hizasında da güzel durur. Kısa kesimler ince saçlar için idealdir.

34. Elbise ve bluz dekolteleri saçınızla uyumlu olmalıdır

Çeneye kadar gelen saçlarda yuvarlak ve çok açık olmayan dekolteler idealdir. Kıvırcık saçları V şeklinde derin dekolte veya ince askılı bluzlarla daha kadınsı hale getirebilirsiniz. Kısa saçlarla hemen her şeyi giyebilirsiniz. İster derin dekolte olsun, ister balıkçı yaka kazak'

35. Kakül ve alında perçem

Uzun yüzleri dengeler. Çene hizasında biten küt kesimler de çeneye ekstra denge sağlar.
Kıvır kıvır saçlar şimdi çok moda

36. Sıcaktan korunun

Maşa ve fön sık kullanıldıkları zaman saçlara zarar verebilirler. Termo şekillendirici ürünler, ısıya dayanıklıdırlar ve aletlerin üstünde kalıntı bırakmazlar.

37. Düz saçlı kadınlar

Düz saçlı kadınlar yalancı ya da gerçek perma yaptırmayı severler. Ama suni kıvırcıkların şekillendirmesinin daha uzun sürdüğünü de hesaba katmak gerek. Kıvırcıklarınızın mükemmel görünmesini istiyorsanız, açık havada kurumaya bırakmak pek çözüm olmaz. Bunun yerine, saçlarınıza uygun bir şekillendiriciyle, parmaklarınızı kullanarak saçınızı biçimlendirin.

38. Periyodik soruna özel çözüm

Doğal kıvırcık saçlar, reglden birkaç gün önce düzleşir. Nedeni de büyük ihtimalle hormonlardır. Ama kıvırcık saçlar için özel spreyler sayesinde saçlarınıza eski havalarını geri kazandırabilirsiniz.

Kabarık saçlara kat kat kesimle hava kazandırabilirsiniz

39. Dipleri düzleşmiş kıvırcık saçları canlandırmak için

İnce bukleler alın, bunları maşaya diplerden beş parmak uzak kalacak şekilde, içe doğru sarın (uçları dışarıda bırakın). Kısa süre böyle tutun, dikkatle maşayı ayırın ve soğumasını bekleyin. Son olarak da tarayın.

40. Daha hacimli saçlar mı istiyorsunuz?

O zman saçlarınızı normal uzaman yönlerinin tersine doğru sarın. Daha sağlam kıvırcıklar elde edersiniz. Daha kabarık ve güzel dökülürler. Ayrıca o kadar da çabuk düzleşmezler.

41. Eğer doğaz kıvırcıklarınıza egemen olamıyorsanız

Saçlarınızı evcilleştirme işlemine yıkadıktan hemen sonra başlayın. Nemli saçlarınızı sıkı bir kuyruk yapın, sprey sıokın ve kurumaya bırakın. Sonra ayrık dişli bir tarakla tarayın ve isterseniz parlatıcı sürün.

42. 20'li yılların dalgalı saçlarına sahip olmak

önce saçlarınızı spreyle biraz ıslatın ve alnınıza uzun bir klips takın. Altındaki saçları da klipsle tutturun. Parçaları fönle kuruttuktan sonra klipsleri çıkarın, yumuşak bir şekilde tarayın.

43. Sarı saçlara parlaklık gerek

Çünkü perma sarı saçı renksiz ve solgun yapabilir. Rengi tazelemek için soğuk küllü renk boyalar kullanmayın, kıvırcıklarınızı sağlıksız ve mat gösterirler. En ideali altın sarısı veya bakır gibi parlak sıcak renklerdir.

44. Saç kesimi her şeydir

Güçlü doğal dalgalarda çok kısa ve küt kesimler doğru olmaz. Üstelik saçlara belirgin olmayan katlar verilmelidir. Öyle ki, saç aşağıya incelerek dökülsün ama optik olarak eşit uzunlukta gibi görünsün.

Fazla meyve şişmanlatır

Yenilen her şeyin fazlası yağ olarak depolanır. Bu nedenle meyveyi bile fazla kaçırmayın!

Efe Bey 37 yaşında ve altı gün yoğun çalıştığı, masa başı bir işi var. Üniversite yıllarında profesyonel olarak sekiz yıl basketbolla ilgilenmiş. Ancak askerlik sonrası işe başlayınca spor yapmayı bırakmış. Son altı aydır yediklerinde çok büyük bir değişiklik olmamasına rağmen vücut ağırlığı altı kilo artmış. Bir yıl önce görev değişikliği sebebiyle çok fazla seyahat etmeye başlamış ve gece iş yemeklerinin sayısı artmış. Eşi Selma Hanım'ın ısrarıyla bir spor kulubüne kayıt yaptıran Efe Bey, sabah sadece bir elma yiyor. Öğlen ise geç saatte bir tost, spordan geç çıkıp eve geldiğinde ise çok aç olduğu için ızgara et veya tavuk, 2 - 3 dilim ekmek, biraz sebze, salata tüketiyor. Ancak yemek sonrası canı çok tatlı istediği için kendini hiç sınırlamadan bol bol meyve tüketiyor. Selma Hanım her akşam uyarsa da Efe Bey ısrarla meyvede yağ olmadığı için sorun yaşamayacağını düşünerek yemeye devam ediyor...
Her sabah tartıya büyük bir heyecanla bakıyor ama kilosu pek değişmiyor. Efe Bey nerede hata yapıyor?

Sporu bırakınca yağlanırız

Profesyonel sporu bırakan tüm bireyler bu sorunu yaşar. Yoğun spor döneminde ihtiyaçları olan kaloriyle sporu bırakınca ihtiyaçları olan kalori aynı değildir. Ancak yeme alışkanlığı uzun yıllar bu şekilde geliştiği için aynı miktarda yemeye devam ettiklerinde kilo alırlar. Sporcuların kas dokusu daha fazladır. Bu da daha fazla yağ yakımı sağlar, metabolizmaları daha hızlı çalışır. Hareketsiz yaşama geçince kas kaybı oluşur. Buna bağlı olarak metabolik hız düşer ve yediğiniz yiyecekler çok daha hızlı yağa dönüşür. Yağlanma döngüsü arttıkça metabolik hız sürekli azalır. Efe Bey de sporu bıraktığı halde haftada üç gün egzersizi sürdürmeli veya iş yaşamındaki hareketsizlik sebebiyle yediklerini kontrol etmeliydi.

Meyve yağ içermez ama...

Efe Bey, Selma Hanım'ın uyarılarını dikkate almalı çünkü vücudumuza giren her şeyin fazlası yağ olarak depolanır. Fazla yenilen meyveler için de bu durum geçerli. Efe Bey günlük 3 - 4 porsiyon meyve hakkını gün içine dağıtmalı ve ara öğün yapmalı. Hepsini bir seferde ve geç saatte tüketmesi doğru değil.

Kısa günün kârı

Sadece yüzde 100 taze meyve sularını satın alın.
Şeker ilave edilmemiş tam buğday gevreklerini veya müsli barlarını tercih edin.
Şekerli içecekler yerine limonlu ve/veya meyveli soda tercih edin.
Keklere şeker yerine kuru meyve ekleyin. Dyt.Sanem APA

Gün boyunca aç kalmak yağlanmaya sebep olur

Efe Bey'in sabah yediği elma ve öğlen yediği tost sadece 350 kalori. Bütün gün çalışan 37 yaşında bir erkek için bu çok düşük bir enerji. Bu sebeple akşam yemeğinde Efe Bey çok acıkıyor. Enerji açığını kapatmak için aşırı bir yemek yeme ihtiyacı duyuyor ve geç saatte fazla yediği için yağlanma ihtimali artıyor. Üstelik kan şekerinde dengesizlik yaratıyor. Efe Bey öğle yemeğinden önce meyveli yoğurt yiyebilir, tostun yanına ayran ilave edebilir, yemekten bir saat sonra da meyve yiyebilir.

Kahvaltıda protein de almak gerekir

Efe Bey sabah kahvaltısında sadece bir elma yiyerek basit karbonhidrat tüketiyor. Oysa çalışmalara göre gün içinde açlığı kontrol etmek için karbonhidratla proteini birlikte almak gerekiyor. Efe Bey elmanın yanına 15 fındık veya bir bardak süt veya bir dilim ekmekle peynir ekleyebilir.

Egzersiz aç karnına olur mu?

Eğer sabah sadece yürüyüş yapacaksanız aç karnına olabilir. Ama Efe Bey, gün boyu sadece bir tost ve bir elma yedikten sonra egzersize giderse vücut yağ yakmak yerine kas da kaybeder. Çünkü karaciğerdeki karbonhidrat depoları boşalır. Efe Bey spor salonunda hem ağırlık çalışması yapıyor hem de yürüyor. Bu sebeple egzersize gitmeden bir saat önce mutlaka karbonhidrat ve protein almalı. Egzersiz günleri öğle yemeğinde köfte veya tavuk ile iki dilim ekmek veya makarna ile peynir tüketebilir. Egzersizden bir saat önce bir muz ile bir bardak süt veya 2-3 grissini ile bir ayran tüketebilir. Böylece kas kaybetmeden yağ yakmış olur, metabolik hızı artar. Akşam yemeğinde çok yemez. Ertesi gün tartıda istediği sonuca ulaşır.

Seyahatler kilo alımına sebep olabilir

Uçak yolculukları hiç ihtiyacımız olmayan kalori için tehlikelidir. Geçen gün uçakta verilen bir sandviçin etiket bilgilerine baktığımda gözlerime inanamadım. Yarısından fazlası yağdan gelen kaloriye sahipti. Oysa siz sadece kepek ekmeğiyle ton balığı yediğinizi zannediyorsunuz. Bu yüzden etiketlerdeki yağ miktarı önemlidir.

Bebeğiniz için küçük önlemler

Bebeğinizin sağlıklı büyümesini sağlayacak hatta belki hayatlarını kurtaracak küçük detaylara dikkat

Hacettepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Elif Özmert, bebeği yüz üstü yatırmanın Ani Bebek Ölümü Sendromu riskini 9 kat artırdığını söyledi. Ani Bebek Ölümü Sendromu (ABÖS) ile bebek ölümlerine neden olan diğer riskler konusunda AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Özmert, 1 yaşından küçük bebeklerin, hiç bir hastalığı olmaksızın, yatağında ani olarak ölmesi durumuna Ani Bebek Ölümü Sendromu (ABÖS)denildiğini belirterek, bu ölümlerin sebeplerinin çok iyi bilinmediğini söyledi. Özmert, ABÖS hakkında çalışmaların, bazı uygulamaların ani bebek ölümü riskini artırdığını ortaya koyduğunu dile getirdi.
Yeni doğan döneminde meydana gelen ölümlerde bebeğin yatağı ve yatma şeklinin belirleyici olduğunu belirten Özmert, şunları söyledi: "Bebeği yüz üstü yatırmak, ani bebek ölümü sendromu riskini 9 kat artırıyor. Küçük bebekler, yüz üstü pozisyondayken uyku sırasında solunum merkezleri ve dolaşım merkezlerini yeterince denetleyemeyebiliyorlar. Yapılan çalışmalarda, aniden ölen bebeklerin, diğer bebeklerle karşılaştırıldığında 9 kat daha fazla yüzüstü yatırıldıkları görülmüş. Anne ve babalara, bebeklerini besleyip gazını çıkarttıktan sonra, sırt üstü yatırmalarını öneriyoruz. Yan yatırmada bile bir miktar risk var."

BEBEK YATAKLARININ ÖNEMİ

Bebeklerin yatakta boğulmalarına yol açan nedenlerden birinin de yatağın yumuşak olması olduğunu ifade eden Özmert, yan bile yatırılsa yatak yumuşaksa, bebeğin ağzı veya yüzünün yatağın içine gömülebileceğini, bebeğin havasız kalıp ölme ihtimalinin artabileceğini anlattı. "Bebek yatakları kesinlikle sert olmalı" diyen Özmert, oyun parkı gibi, başka amaçlar için üretilen eşyaların yatak olarak kullanılmasını kesinlikle önermediklerini vurguladı.

Yatağın içine konulan her türlü süs eşyası, yastık ve oyuncaklar ile yatağa asılan nazar boncuklarının da kazalara ve boğulmalara sebep olabildiğini belirten Özmert, şöyle devam etti:

"Bir yayında şöyle bir örnek vardı: Annenin saçı bebeğin parmağına dolanmış, bebeğin elinde de eldiven var. Bebek sürekli ağlıyor. Aile nedenini bulamıyor. Doktora götürüyorlar. Doktor bir bakıyor, saç teli bebeğin parmağına dolanmış ve parmak kangrene dönüşmüş. Yani bir saç teli bile bebeğin parmağının kopmasına neden olabilir. Bu nedenle aileler çok dikkatli olmalı. Yatağın içinde bebeğin ve üzerine örtülecek örtünün dışında bir şey konulmamasını tavsiye ediyoruz. Yatağın içine süs amaçlı, gereksiz hiç bir şey konulmamalı.

Ayrıca beşiğin kenarlarının genişliği, bebeğin başının çıkamayacağı kadar dar olmalı ve yatakla beşik arasında boşluk bulunmamalı. Bebek elini, ayağını, başını o boşluğa sokup kendini yaralayabilir."

"SİGARASIZ EV, SİGARASIZ ARABA"

Bebeğin sigara dumanına maruz kalmasının da Ani Bebek Ölümü Sendromu riskini 3-4 kat artırtığını belirten Özmert, çocuğun yanında sigara içilmesinin yanı sıra çocuğun yaşadığı evde sigara içiliyor olmasının da o bebeğin sigaraya maruz kaldığını gösterdiğini söyledi. Özmert, sigaranın bebeklere verdiği zararları şöyle anlattı:

"Sigarayı sokakta bile içseniz, akciğerlerinizde depolanmış hava ile solunumu verdiğiniz zaman, sigaranın içindeki zararlı maddeleri bebeğin bulunduğu ortama bırakmış oluyorsunuz. Hatta üzerinize sinen dumandan bile, sigaradaki zararlı maddeler bebeği etkileyebiliyor. Aileler kendi sağlıklarının yanı sıra çocuklarının sağlığı için mutlaka sigarayı bırakmalılar. 'Ben sigarayı mutfakta ya da tuvalette içiyorum' bahanesi kesinlikle geçerli değil." Özmert, aileleri, bebekleri yanlarında iken arabada hatta açık hava da bile sigara içmemeleri konusunda uyararak, "Şu sloganı benimsemekte fayda var:Sigarasız ev, sigarasız araba" diye konuştu.

"BEBEĞİ NORMAL GİYDİRİN"

Yeni doğan bebeklerin ilk bir kaç ayda terleyemediklerini ve titreyemediklerini, yani vücut ısılarını ayarlayamadıklarını anlatan Özmert, şunları söyledi:

"Dolayısıyla bebekler çevre ısısı neyse bunu vücutlarına yansıtırlar.

Bu yansıtmadan kaynaklanan zararları en aza indirebilmek için bebeğin odasının sıcaklığının 22-24 derece civarında tutulması gerekir.

Ayrıca bebeklere normal kıyafetler giydirilmeli. Eğer yeni doğan bebekler soğuktaysa, mutlaka şapka giydirilmelidir. Bebekleri fazla giydirmek, fazla ısıya maruz bırakmak, Ani Bebek Ölümü Sendromu riskini artırıyor."

Bahanelerin arkasına sığınmayın

Birçok kişi egzersiz yapmayı ve sağlıklı beslenmeyi çeşitli gerekçelerle ileriki bir tarihe erteliyor. Ve o tarih bir türlü gelmiyor...

Oysa bahanelerin arkasına sığınmak yerine bir an önce harekete geçmek gerekiyor Hangimiz bir sabah uyandığımızda daha ince, daha sağlıklı, daha enerjik ve daha mutlu olmak istemeyiz ki? Ya da hangimiz elimizdeki imkanları zorlayarak ya da kullanarak bu hedefimize ulaşmak için bir şeyler yaparız? Aslında bizi daha sağlıklı ve daha iyi beslenmekten alıkoyan şey "bahane"lerimizdir. İşte size bahanelerinize veda ederek yürüyeceğiniz sağlıklı ve doğru beslenme yolu.
"Spor yapamam, vaktim yok"
Hepimizin bir günü 24 saat. Kimi bu 24 saatte çalışıyor, spor yapıyor, hobilerine zaman ayırıyor, çocukları ve eşiyle zaman geçiriyor kimi ise "Çok çalışıyorum, çok yoğunum" kelimelerinin arkasına sığınıyor.

Evet, yoğun olabiliriz ama sağlığımızdan ve doğru beslenmekten daha mı önemli yoğunluğumuz? İyi bir planlama yapıldığı takdirde herkes hayatında spor yapmaya ayıracak bir zaman dilimini mutlaka bulur.

"Genlerim böyle, çaresizim"
Kilomuzu genlerimizden çok, ailemizin beslenme alışkanlıkları etkiler. Çocukluğundan itibaren abur cubur, sağlıksız besinlerle beslenen bir ailenin bireyinin genetik yapısı ne kadar iyi olursa olsun kilolu olması kaçınılmazdır. Ailemizden gelen negatif genleri kendimize tehdit görmek yerine, bunu bilerek daha seciçi yemek yemek ve kendimizi var olan tehdide karşı korumak daha doğru değil mi? Doğru beslenmeyi öğrenerek bunu hayatınıza geçirdiğinizde genleri suçlamanın sadece bir bahane olduğunu göreceksiniz.

"Ayıracak bütçem yok"
Bir diyet ya da egzersiz programını uygulamak için paranız olmayabilir, haklısınız. Peki bugüne kadar giymediğiniz kaç tane kıyafete para verdiğinizi, sağlığınızı zarar verdiğini bile bile kaç paket sigara aldığınızı biliyor musunuz? Ya da eğer kilo vermeyip spor yapmazsanız sağlığınız için ne kadar para harcayacağınızı?

"Su içsem yarıyor"
Yüzlerce danışanımdan duyduğum bir cümle: "Su içsem yarıyor, hava yutsam yağ oluyor. Nasıl daha sağlıklı beslenebilirim ki?" Sakın bunlar gün içinde yapılan kaçamaklardan kaynaklanıyor olmasın! Beslenme matematikle çok ilgilidir. Alınan enerji ile harcanan enerji arasında denge olmadığında vücut bunu bir şekilde bize hissettirir ve şişmanlarız.

"Kızınca yiyorum, sevinince yiyorum"
Yaşam kolay değil. Her ekonomik koşulda, her duygu durumunda, her inişte ve çıkışta kaçış noktaları aramak yerine hayatı olduğu gibi kabullenmeyi öğrenmeliyiz. İçi sürprizlerle dolu yaşamımızın rahatlama noktaları asla sigara, içki, aşırı yemek ya da hiç yememek olmamalı.

Rahatlamak adına yediğimiz her lokma istemediğimiz yağlanmalar oluşturduğunda rahatlamaların yerini sıkıntılı iç çekişler alacaktır! Ruhumuz kabullenişler ve zorluklarla mücadeleyle rahatlar, kaçış tıkınmalarıyla değil.

"Halimden memnunum"
Halinizden memnunsanız ve bunu tüm içtenliğinizle söylüyorsanız ama bilinen gerçek, daha az kilolu olanların sağlıklarının kilolulara nazaran daha iyi olduğu. Seçim sizin.

"Çok seyahat ediyorum"
Kimimiz evde, kimimiz ofiste, kimimiz okulda, kimimiz hastanede yemeğimizi yiyoruz. Kimimiz de bir hafta İstanbul'da, bir hafta Paris'te, bir hafta Kazakistan'da... Dünyanın neresinde olursanız olun, orada hangi dil konuşulursa konuşulsun, hangi kültürün yemeği önünüze konulursa konulsun "beslenme doğruları" her yerde tektir. Yani her kültürün doğru beslenmeye uygun bir yiyeceği mutlaka vardır.

"Hayat kısa; ye, iç, keyfine bak"
Evet hayat kısa ama bu kısalıkta sağlıklı olmak ve sağlığı kaliteli kılmak vazgeçilmez ve en doğru tutumdur. Bugün istediğiniz gibi yiyip içmenin yarın size nasıl bir maliyet çıkaracağının, bir başka ifadeyle birçok şeyi yiyip içemeyeceğinizin farkında mısınız?

haftanın besini ; Salatalık

Diyet yapanların en önemli yardımcılarından olan salatalık yüzde 90 oranda sudan oluşur. 100 gramında 18 kalori olan salatalık sıcak yaz günlerinde sık tüketilmelidir. Salatalığın iç ısısının dışarıya oranla daha düşük olması da yaz mevsiminde sık tercih edilmesinin nedenlerindendir.
Araştırmalar özellikle karaciğer ve böbrek gibi toksin atımında görev alan organların sağlığını korumada etkili olabileceğini belirtiyor. İdrar söktürücü özelliği ile vücuttaki üre asidi ve ürat tuzlarının atımına yardımcı olabilir. İçerdiği yüksek kükürt ile kanı temizler. Ter bezlerinin çalışmasına yardımcıdır. Yağ içermemesi ve düşük kalorili olması nedeniyle diyet yaparken korkmadan yiyebilirsiniz.

haftanın öğüdü ; Doğru beslenin
Hiçbirimiz yaşamımızın süresini bilemeyiz ancak kaliteli ve sağlıklı bir yaşam geçirmek bizim elimizde. Bunun da en iyi anahtarı beslenmedir.

Estetik için en uygun dönem

Bir yaz daha bitti. Hedef önümüzdeki yaza güzel bir vücutla girmek artık. Uzmanlara göre estetik cerrahi için en uygun zaman sonbahar ve kış ayları...

Yaz mevsiminin sona ermesiyle tatilde vücudundaki deformiteleri görenler, gerekli bakım ve ameliyatlar için başta estetik cerrahlar ve dermatologlara başvurmaya başladılar bile. Bu yıl tatil beldelerinden gelen fotoğraflarla birlikte selülit tartışmaları, pek çok kadının ortak sorununu da gündeme getirmiş oldu. Şu sıralar bir sonraki yıla yenilenmiş girmek isteyenler için uzmanlar, sonbahar ve kış aylarının estetik ameliyat ve uygulamalar açısından son derece uygun olduğunu vurguluyor.


Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi uzmanı Prof. Dr. Deniz İşcen, sonbahar aylarının özellikle ameliyat yaralarının iyileşmesi açısından daha avantajlı olduğunu belirtiyor.

''Yaz dönüşü özellikle vucudundan şikâyetle geliniyor. İnce kıyafetlerle ve plajlarda tüm deformiteler gözönüne çıkınca bir dahaki yaza hazırlık amacıyla danışmak istiyorlar'' diyen Prof. Dr. İşçen, sorularımızı yanıtladı.



Hangi uygulamalar için yaz sonu, ideal zamanlamadır?
Yaz aylarında sıcak havalarda ödemlerin geç inmesi, zaman zaman yara iyileşme problemlerinin yaşanması nedeniyle genelde estetik işlemleri yaz sonuna, sonbahar ve kışa erteleriz. Hastalar daha çok ilkbaharda veya yazın hemen başlangıcında geliyorlar. Ama sonucu almak ve yazın rahat etmek için aslında sonbahar - kış ayları daha uygun. Özellikle meme küçültme, sonbahar kış aylarında tercih edilen ameliyatlardır. Büyütme ve diğer işlemleri daha kısa sürede atlatırlar. Sonbahar ve kış aylarının avantajları nelerdir?
Yaptığımız işlemler ameliyatla bitmiyor. Birkaç haftalık bir takip süresi, şişlerin inmesi, şekillenme süreci var. Ameliyat sonrasında küçük ya da büyük yara izi, ilk aylarda daha belirgindir. Daha sonra üç - altı ayda giderek belirsizleşir. Bu sırada yaranın güneş görmemesini isteriz. İşte bu nedenle bedenle ilgili tüm ameliyatları, tabii yüzle ilgili olanları da sonbahar ve kış aylarında rahatça yaparız.

Yine ardından yapılacak korse, masaj gibi işlemlere dayanmak kış aylarında daha kolaydır. Özellikle liposuction sonrasında üç hafta süreyle giydirdiğimiz korseye hastaların sıcak mevsimlerde tahammülü daha az oluyor. Yine büyük memeleri küçültme ve bu yükten kurtulmayı hasta yaz sonunda daha kolay atlatır. Çünkü çok terleyen bölgelerde ameliyat yaraları daha geç kapanır.
Ayrıca bedenin durumuna göre bir veya bir kaç ameliyatlık bir program yapılıyorsa buna sonbahardan başlamak ve gelecek yaza kadar aşamaları geçmek ve bitirmek gerekiyor. Bir seferde sonuç alınmayacak deformiteler için işleme ne kadar erken başlanırsa kış aylarını o kadar fazla değerlendirebiliriz. Önerdiğimiz yöntemlerden biri de yüzeyel liposuction.

Yüzeysel liposuction nedir?

Yüzeyel liposuction aslında, her yaptığımız liposuction işleminin ikinci aşamada uyguladığımız şeklidir. Daha yüzeyde çalışılır ve bu sırada daha ince kanüller kullanırız. Yani yağın fazlası derinden biraz daha kalın kanüllerle emilir ama yüzeyde düzensizlik olmasın diye üst tabakalarda daha ince çalışılır.

Kimlere yüzeyel liposuction yapılabilir?

Hemen herkeste uyguluyoruz. Fazla kilosu olmayan, belli bölgelerinde fazla yaÇ depolamamış, hatta zayıf kabul edilen ancak bölgesel deformiteler gösteren hastalarda şekil vermek için sadece yüzeyel liposuction uygulanabilir. İkinci uygulama yeri, daha önce çok başarılı olmamış liposuction hastalarını düzeltmek içindir. Bir de selülit diye adlandırdığımız yer yer çöküntülü görüntüye sahip bacaklarda gerçekten güzel sonuçlar alınıyor.

Selülitte uygulama nasıl yapılıyor?

Selülit, yaÇ dokusunun genişlemesi sırasında aradaki baÇ dokusu bantlarının kısa kalarak aşağı doğru çekintiler ve yüzeyde düzensizlikler oluşturmasıdır. Bu bantların özel bir kanül şekliyle kesilerek fazla yağın emilmesiyle yüzeyel liposuction yapılır. İyi sonucu almak için hemen ardından güzel bir masaj ve vakumlu, basınçlı uygulamalar yararlı olur. Çünkü hemen ameliyat sonrasında oluşan yapışma ve sertlik yine düzensiz görünüm oluşturabilir. Bu aşamada el masajının ve diğer uygulamaların sonsuz yararı vardır. Tabii daha sonraları da beslenmeye dikkat edilmesi ve masaja aralıklarla devam etmek gerekiyor.

Bir sonraki yaza selülitsiz girebilmek için sonbahardan itibaren hangi yöntemlere başlamak gerekir?

Diyet ve sporu asla unutmamak gerekiyor. Eğer bunlarla yeterli sonuç alınamıyorsa aletli ve aletsiz masajlar, bunlar da deformiteyi düzeltmiyorsa yüzeyel liposuction yöntemi ile biraz önce bahsettiğim bantları kesme ve fazla yağı homojen bir şekilde emme işlemi uygulanabilir. Yeniden yapışıklığın olmaması, daha doğrusu istenilen şekilde olması için ameliyat sonrası masaj ihmal edilmemelidir. Özellikle selülitte ameliyat sonrası masaj çok önemlidir. Bunun için teknoloji güzel aletler geliştiriyor, vakum ve basınç birlikte yapılıyor. Ameliyat sonrasında iyi yapılan bir el masajı da harikalar yaratıyor.

TV çocuklara tuzak

Çocukken günde iki saatten fazla televizyon seyretmenin, ergenlikte dikkat toplama sorununa yol açabileceği bildirildi.
Yeni Zelandada yapılan araştırmada, çok televizyon seyreden çocuklar arasında dikkat eksikliği probleminin yüzde 40 oranında arttığı saptandı.Uzun süreli araştırma, 1972-1973 yılları arasında Yeni Zelandadaki Dunedinde doğan 1000 çocuk üzerinde yapıldı. Araştırmaya katılan 5-11 yaş arası çocuklar günde ortalama 2,05 saat televizyon seyrettiler.

13-15 yaş arasında ise televizyon karşısında geçirilen ortalama süre 3,1 saate çıktı.

Araştırmanın yazarı Otago Üniversitesinden Carl Landhuis, iki saatten fazla televizyon seyredenlerin, özellikle de televizyon başında üç saatten fazla zaman harcayanların ileriki yaşlarda dikkat eksikliği problemi yaşadıklarının belirlendiğini bildirdi.

Araştırmada, küçükken çok televizyon seyreden çocukların bu alışkanlıklarını daha sonra da devam ettirdikleri; ancak devam ettirmemiş olsalar bile bu olumsuz etkinin yine de görüleceği belirtildi. Landhuis, "Bu, çocukken televizyon seyretmenin dikkat üzerindeki etkisinin uzun sürebileceğini gösteriyor" dedi.

Bunun çeşitli nedenleri olabileceğini belirten Landhuis, televizyondaki hızlı sahne değişimlerinin, henüz gelişimini tamamlamamış beyin üzerinde, gerçek hayatta olanların çocuğa sıkıcı gelmesi şeklinde etki gösterebileceğini belirtti. Landhuis, "Dolayısıyla, çocuk televizyon seyreden çocuk, okul ödevleri gibi daha sıradan ve yavaş ilerleyen görevlere karşı tahammülsüz olabiliyor" dedi.

Televizyon izlemenin okuma, oyun ve spor gibi konsantrasyon gerektiren faaliyetlerin yerine geçmesinin ve televizyon seyretmenin pasif bir faaliyet olmasının, bu sorunlara yol açtığı belirtildi.

Lahdhuis, dikkat eksikliğine meyilli çocuklara televizyon izlemenin daha çekici geldiğini de hatırlattı.

Sarkan popolara asma yöntemi

Kaş, meme, yanak derken artık poposunun sarkıklığından şikâyet edenler de görünmeyen iplerle asma yöntemine başvuruyor.

Yerçekimi etkisi belli bir yaştan sonra vücudun birçok yerinde etkisini gösteriyor. Meme, popo ve yanaklar aşağıya doğru sarkmaya başlıyor...Yıllardır estetik cerrahinin çözmek için uğraştığı ''popo kaldırma''da yeni geliştirilen bir asma yöntemi ise yerçekimine karşı en etkili sonucu veriyor. Kısa sürede uygulanan, iz bırakmayan ve iyileşme sürecinin minimum ağrılı atlatıldığı bu yöntem sayesinde düşük, küçük ya da düz popolardan şikâyet eden kadınların sorunu da çözülmüş oluyor.
Uygulanan yeni yöntemin başta popo olmak üzere vücudun sarkan bölgelerinde başarılı sonuçlar verdiğini söyleyen Transmed Saç ve Estetik Cerrahi Kliniği'nden Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi uzmanı Dr. Emirali Hamiloğlu, sorularımızı yanıtladı.

Popo asma tekniği kimler için önerilen bir yöntem?

Elbette zaman ve yerçekimiyle insan vücudu yaşlanıyor, buna kalçalar da eşlik ediyor. Popolar bir süre sonunda dolgunluğunu ve çıkıklığını kaybediyor. Bu sarkma süreci ani kilo değişiklikleriyle daha da hızlanabiliyor.
Yeni yöntem ise bize sarkık, küçük veya düz popoların tümüne uygulama yapmamıza imkân tanıyor. 18 yaş üstü sistemik bir hastalığı olmayan kadın veya erkek herkes, bu girişim için bir ideal adaydır.

Daha önceki uygulamalar sonrası başarısız olmuş vakalarda yapılabilir mi?

Popo kaldırmak için daha önce denediğimiz ve sonucundan çok memnun kalmadığımız birkaç yöntem vardı. Silikon takviyesi, yağ enjeksiyonu ve zaman zaman popo alt çizgisindeki bölgeye liposuction ile müdahale edip konturü netleştirmeye çalışıyorduk. Bunların arasında yağ enjeksiyonu en çok tercih ettiğimiz yöntemdi. İpleri estetikte kullanmaya başladıktan sonra ise iple asma tekniği uygulanmasına rağmen onunla da çok başarılı sonuçlar elde edilmedi.

Peki bu uygulamadaki iplerin farkı nedir?

Daha önce kullanılan ipler bu büyük bölgeyi taşıyamıyordu. Ama şu anda kullandığımız Dr. Serdev'in ipleri ve ipe uygun özel geliştirilmiş özel alet sayesinde çok kalıcı ve doğal sonuçlar izsiz olarak elde edilebiliyor. Bu yeni yöntemde kullanılan ipler iki yıl içinde vücut tarafından tamamen emiliyor, kayboluyor.

Kaybolan ipler popo dışında en çok hangi bölgelerde başarılı sonuç veriyor?

Yöntem aynı zamanda burun, elmacık kemikleri, boyun, kaş gibi yüz bölgelerinde de uygulanıyor. Özellikle yüz germe ameliyatı olmak için çok genç ama yüzünün genel yapısından memnun olmayan, cilt tipi olarak ince ve sarkmaya müsait yapıya sahip olan kişilerin tercih edeceği bir yöntem.
Yüz bölgesinde burun hariç boyun, kaş, ağız kenarları bir bütün olarak ele alındığı takdirde çok ciddi iyi sonuçlar elde ediliyor.
Burun ameliyatı olmak istemeyen ama burun kanatlarını daraltmak isteyen ya da burun ucunu kaldırmak isteyen kişiler, son derece etkili bir çözüm olan bu yöntemle çok kısa zamanda burnundaki değişikliği görme şansına sahip. Meme kaldırma için de bu yöntem uygulanıyor fakat kişinin meme büyüklüğü, sarkıklığı ve cilt yapısı burada büyük önem kazanıyor. Meme kaldırmada doğru hasta için iyi sonuçlar elde edebiliyoruz.

Yaz dönüşü, sonbahar ayları işlemin uygulanması için uygun bir dönem mi?

Yaz dönüşü oldukça uygun bir zamanlama. Bu yöntemi yaz aylarında da birçok hastaya gerçekleştirdik. Ama yazın özellikle uygulama sonrasında güneşten uzak durulması bazen hastalarımız için sıkıntı yaratabiliyor.

Yöntem nasıl uygulanıyor?

Yöntem, üç veya dört tane 2 - 3 milimetrelik kesiden girilerek gerçekleştiriliyor. Uygulama lokal anestezi altında 30 - 45 dakikalık bir sürede tamamlanabiliyor. İplerin geçmesini sağlayan özel bir alet ile cildin iki santimetre derinliğinden ip bir halka şeklinde poponun etrafında dolandırılarak bel bölgesindeki sağlam dokulara asılıyor. Kullanılan ipler 1-1.5 yıl sonra eriyerek kayboluyor ve dokunun taşındığı bölgede kaynayarak sabitleniyor.

İyileşme ne kadar sürede gerçekleşiyor?

Operasyondan sonraki 3 - 5 gün hafif bir şişlik ve seyrek olarak da hafif bir morarma olabiliyor. Hasta uygulama sonrasında bir hafta süreyle oturup kalkarken hafif bir acı hissedebilir. Bu da rutin ağrı kesiciyle kontrol altına alınabiliyor.

Hasta sonuçtan memnun kalmazsa popoyu eski haline döndürmek mümkün mü?

İplerde istenmeyen sonuç olduğunda geri dönülmesi mümkün oluyor.

İyileşme sürecinde giyilmesi gereken ya da dar jean gibi giyilmemesi gereken giysiler var mı?

Özel bir giysiye ihtiyağ duymuyoruz. Ancak uygulama sonrasında en azından bir ay kadar fazla dar kıyafetlerin giyilmemesi iyi olur.

Yöntemin kalıcılığı ömür boyu mu sürüyor?

İplikler kullanıldıkları yerde kalıcı etki gösteriyorlar. Bu etki 3 ile 5 yıl süre ile devam edebiliyor. Sonrasında istenildiği takdirde elbette tekrarlanabiliyor. Hatta genç yaşlarda birçok kez tekrarlanabiliyor. Genç yaşlarda cildin durumu daha iyi olduğu için ağırlıklı olarak genç ve orta yaşta çok daha iyi sonuçlar elde ediyoruz..

Yağ hücrelerine lazer

Son zamanlarda liposuction yaptırmaya cesaret edemeyenler için kullanılan ''Lazer Lipoliz'' yöntemi, lazer ışığı ile doğrudan yağ hücresinin zarının patlatılması prensibine dayanıyor.

Vücut şekillendirmede farklı seçenek ve yöntemlerin sayısı giderek artıyor. Özellikle belli bölgelerde biriken yağlardan ameliyatsız yöntemlerle kurtulup incelmek mümkün. Son zamanlarda liposuction yaptırmaya cesaret edemeyenler için artık ''SmartLipo'' ile ''Lazer Lipoliz'' yöntemleri devreye giriyor. Yöntemi uygulayanlardan Superplast Lazer ve Estetik Merkezi'nden Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi uzmanı Op. Dr. Hüseyin Güner, sorularımızı yanıtladı.

Lazer lipolizin klasik lipoliz iğnelerinden farkı nedir?

Smartlipo ile lazer lipoliz, esas olarak lazer ışığı ile doğrudan yaÇ hücresinin zarının patlatılması prensibine dayanıyor. Bu metod liposculpture (vücut şekillendirme) uygulamalarında devrim niteliğinde yenilikçi bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor. Dünyada da geçmişi yaklaşık olarak 3 - 4 yıl olup başarısı kanıtlanmıştır. Lazer lipoliz etkili, az invaziv, kanamayı önleyen ve kısa sürede iyileşmeye olanak veren ve bandajlama süresinin çok kısa olduğu bir vücut şekillendirme yöntemidir. Diğer lipoliz iğnelerinde ise lazer yerine farklı içerikler kullanılıyordu dolayısıyla en önemli fark lazer kullanmamız.

Laser lipolizin uygulanması için en uygun dönemler hangileridir?

Lazer lipolizi her mevsim uygulayabiliyoruz. Çünkü lokal anestezi altında rahatlıkla uygulanabiliyor. Uygulama sonrasında sadece 4 - 5 günlük bir korse giyilmesi yeterli oluyor. Ancak yaz sonrası hastanın rahat etmesi için sonbahar ayları, uygulama için son derece uygun bir dönem.

Liposuction'a alternatif bir yöntem olarak kabul edilebilir mi?

Liposuction işlemi genelde hastanede ve narkoz altında yapılır. 10 - 15 gün süren morluk görülmesi de nadir değildir. Sonrasında ise uzun süre korse kullanmak gerekir. Hafif liposuctionda bile 3 - 4 günlük bir toparlanma süreci gerekir. Smartlipo ile lazer lipoliz ise işleminin temel olarak o bölgede üç etkisi oluyor; lazer ışığının kanülden çıktığı bölgedeki fotomekanik etki sonucu bu bölgedeki yaÇ hücrelerinin zar bütünlüğü bozuluyor. Bu yaÇ birikimi olan bölgelerdeki yaÇ hücrelerinin içeriği hücreler arası alana akıyor. Ayrıca yöntemin fototermal etkisi sayesinde bu bölgedeki ince damarlarda pıhtılaşma olur. Bu etki sonucu işlem sırasında ya da sonrasında kanama görülmesi engellenerek uygulama sonrasında morarma olmaması sağlanır. Fototermal etkinin oluştuğu alanın hemen dışında kalan alanda ise fotostimülasyon etkisi yaratılır. Bu etki sonucunda da uygulama yapılan ciltte belirgin bir toparlanma ve gerilme olur.

Liposuction'a üstünlüğü var mı?

Lazer lipoliz, klasik liposuction metotlarıyla vücut şekillendirmenin zor olduğu kol içleri, çene altı, boyun, üst karın bölgesi, sırt, ayak bilekleri gibi bölgelerde dahil olmak üzere tüm vücut bölgelerine rahatlıkla uygulanabiliyor.

Herhangi bir yan etkisi var mı? Kimlere uygulanamaz?

Elbette tedavide önemli olan uygun hastanın seçilmesidir. Ancak hastanın alerjik olduğu ilaçlar veya şeker, kalp, tansiyon gibi kronik hastalığı olup olmadığı gibi genel sağlık durumu ile ilgili cevaplar alınıyor. Elbette bu hastalıklara uygun tedbirler alınıyor. Aynı zamanda hastanın cilt durumu ve yaşı da göz önüne aldığımız önemli kriterler. Şimdiye kadar bir yan etkisini görmedik ancak hiçbir zaman yüzde yüz yan etkisi yok demek yanlış olur.

Aynı yerde tekrar yağlanma olmaması için uygulamadan sonra hasta nelere dikkat etmeli (diyet, egzersiz vs.)?

Her metotta olduğu gibi bunda da tekrar aynı bölgede yağlanma olabilir. Çünkü uygulama sırasında yok edilen yaÇ hücreleri geri gelmez ancak kalan yaÇ hücrelerinde hacim olarak artış olma olasılığı eğer hasta gereğinden fazla kalori alırsa mevcuttur. Böyle bir durumda işlemi tekrar yapmak gerekir.

Vücutta en sık uygulandığı bölgeler hangileridir?

Lazer lipoliz vücudun özellikle birkaç bölgesinde az veya ortalama düzeyde yaÇ birikimi olan hastalar için son derece idealdir. Tüm vücutta ve ileri derecede yaÇ birikimi olan hastalarda ise liposuction ile birlikte kullanılırsa, uygulama sonrasında ciltte görülebilecek sarkma ve düzensizlikleri azaltarak elde edilen sonucun daha başarılı olmasını sağlıyor. Vücudun karın, kalça, bacak, kol, ayak bileği, gıdı gibi birçok bölgesine uygulama yapabiliyoruz.