28 Aralık 2009 Pazartesi

DR.BRADLEY'İN AYDA 3-4 KİLO VERDİREN DİYETİ


Kilo verirken öncelikle 'hangi besinlerden uzak duracağınızı ve ne tip besinleri yememiz gerektiğini' bilmelisiniz...

Bilinenin aksine bazı besinler zayıflatacağına kilo almamıza, bazıları yedikçe yememize yol açar. Ancak acıkmamızı geciktirerek daha az yememizi sağlayan besinler de var. İstanbul Cerrahi Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Dr. Yasemin Bradley, kilo verme programlarında hangi besinlere, neden dikkat edilmesi gerektiğini anlattı.

Ayda ne kadar kilo vermek doğru?

İdeali haftada yarım ya da bir kilo vermektir.

Zayıflamak için hangi besinler tercih edilmeli?

Mümkün olduğunca kan şekerini dengede tutacak yiyeceklerle beslenmek esas amaç olmalı. Çünkü bu besinler acıktırmazlar.

Zeytinyağı kullanın bira içmeyin!...

Dr. Bradley'den kilo vermek ya da kilosunu korumak isteyenlere bazı küçük ipuçları:


  • Özellikle orta yaştan sonra yediklerinizi hak etmek zorundasınız. Yediklerinizi harcamak için günde yarım - bir saat egzersiz yapmalısınız. Yoksa yedikleriniz yağ olarak depolanır.
  • Margarinden uzak durun. Makarnada dahi kullanmayın, haşladıktan sonra üzerine zeytinyağı gezdirin.

  • Tüm yemeklerinizde ve salatalarda yağ olarak zeytinyağını tercih edin. Ancak zeytinyağı yararlı diye yemeklere ve salatalara boca etmeyin. İhtiyacınızdan fazla tüm kaloriler gibi o da vücudunuzda yağ olarak depolanır.

  • Günde mutlaka 2 - 2.5 litre su için.
  • Diyetin ilk haftasında bir kez tatlı yenmeli. O da sütlü tatlılar, dondurma gibi. Daha sonraki haftalarda haftada 2 - 3 kez tatlı yenebilir. Çikolata yasak ama ben bunun yerine, bir bardak az yağlı sütün içine keçiboynuzu tozu karıştırtıyorum. Çikolata tadını veriyor.

  • Alkol kan şekeri dengesini bozduğundan gereksiz yere acıktırıyor. Bir de vücuda boş kalori girmesine neden oluyor. Kilo verme programlarında haftada 2-3 kadeh kırmızı şarabı geçmemeli. Bira ise kilo aldırır, önermiyorum.

  • Dr. Bradley'in diyeti (Egzersizle birlikte yapılması gerekiyor):
    Ayda 3-4 kilo verdiren diyet

  • SABAH
    2 porsiyon meyve
    1 kâse az yağlı yoğurt ya da bir bardak az yağlı süt
    Açık çay, bitki çayları, filtre kahve, 1/3'ü sulandırılmış meyve suları

    ÖĞLE
    Bir kâse çorba
    Diyet ton balıklı ya da tavuklu bir büyük salata veya lor peynirli salata (Bol yeşillik, domates, salatalık, bir tatlı kaşığı zeytinyağı konabilir) veya
    Bir porsiyon ızgara et (tavuk, balık)
    Salata, 1-2 dilim çavdar ekmeği

    AKŞAM
    Sebze çorbası
    5-7 kaşık sebze yemeği
    1-2 dilim ekmek

    NOT:Günde 2-3 litre su için. Gün içinde aralarda bir avuç fındık (öğle akşam arası), 2 porsiyon meyve (sabah öğle arası ve akşam yemeği sonrası) yenebilir. Akşam yemeği 20.00'den sonra yenmemeli. Öğünler atlanmadan, düzenli saatlerde yenmeli.

  • Dr. Bradley'den alternatif tatlı tarifi
    Muz ezme(Haftada en çok iki kez yenmeli)

    1 muzu çatalla iyice ezip buzdolabına koyun. 3 - 4 saat bekledikten sonra dolaptan çıkarın üzerine çekilmiş ceviz ve tarçın dökün. Muzu ezdiğiniz zaman içindeki şekeri daha çok salıyor. Bu yüzden sanki şekerli bir tatlı yemiş gibi tatlı ihtiyacınızı gidereceksiniz. Bunu kadınların tatlı ihtiyacının arttığı âdet öncesi döneminde de öneriyorum.
    Kaynak : Milliyet
  • TÜLİN ŞAHİN BİR YILDA NASIL 21 KİLO VERDİ


    Kahvaltıda cömert, akşam yemeğinde cimri davranarak bir yılda 21 kilo veren manken Tülin Şahin, her sabah aksatmadan göbek atıyormuş

    Yaz sonunda incecik bedeniyle kameraların karşısına çıkıp "40 bedenden 36'ya düştüm" diyerek yeni vücudunu mutlulukla ilan eden manken Tülin Şahin, nasıl zayıfladığının sırlarını "Kral, Prens ve Fakir" adlı kitabında anlattı. 'Sivaslı Cindy' olarak anılan Şahin, bu adı vermesinin nedenini, "Sabah kahvaltısında kral gibi, öğlen prens, akşam da fakir gibi yiyerek lise dönemindeki vücut ölçülerime ulaştım" diyerek açıkladı.

    Bir yıl göbek attı
    Kitabında uyguladığı bir haftalık diyet reçetelerini de ayrıntılarıyla anlatan Şahin, 21 kilo verdiği bir yıl boyunca her sabah göbek attığını söyledi. Hanımlara ev temizliği yaparken belli bir ritm ile çalışarak kalori yakmayı öneren Şahin, kitabında ayrıca güzellik sırlarına da değindi. Şahin, kilo vermek için diyet ve spora başlayanlara, arkadaş çevresini de buna göre oluşturma önerisinde bulundu..


    İşte 10 altın kural


  • İstediğinizi yiyin ama porsiyonu küçük olsun.
  • Acıktığınızda bol bol meyve yiyin, regl döneminde canınız çikolata istediğinde meyve tüketin.
  • Kendinizi zayıf biriymiş gibi hissedin ve böylece motive olun.
  • Ne yerseniz yiyin 21 kere çiğneyin.
  • Bol bol yürüyün. Bir yere giderken bir durak önce inin ve yürüyün. Bunu alışkanlık haline getirin.
  • Kilo vermek istiyorum diyerek takıntılı olmayın.
  • Kendinize inanın ve 'Ben başaracağım' diyerek umudunuzu asla yitirmeyin.
  • 'Gerçekten aç mıyım?' diye kendinize sorun. Acıktıkça yemek yiyip yediklerinizin tadına varın.
  • Ellerinizi abur cubur yemekten kurtarmak için bir şeylerle oyalayın, resim yapıp yazı yazın ya da örgü örün.
  • Elinizin altında sürekli su bulundurun.

    Selülitlere ölüm
    Zayıflarken selülitlerine de savaş açan Şahin, uyguladığı yöntemi şöyle anlatıyor: "25 miligram susam ya da bademyağına, bir tane mandalinanın suyu ve 5 damla lavanta karıştırarak sorunlu bölgeye sürüp sert bir lif ya da masaj fırçasıyla masaj yapıyorum. Bu uygulamayı sabah ve akşam olmak üzere günde iki kere tekrarladım, sonuç inanılmazdı." Kaynak : Milliyet
  • ÇABUK KİLO VERDİREN DİYETLER NEDEN İŞE YARAMIYOR ?


    Çabuk kilo verdiren diyetler neden işe yaramıyor? Dikkat ettiniz mi kısa zamanda verdiğiniz kiloları yine kısa zamanda geri alıyorsunuz. Peki nedenini düşündünüz mü?

    Vücut normal temposunda çalışırken birdenbire aşırı kilo verdiren 800 - 900 kalorilik bir programa geçtiğiniz zaman vücut bunu açlık tehlikesi olarak algılıyor ve beyin vücuda 'temponu düşür' diyor. Bu kez vücut çalışma hızını düşürüyor.

    Azalan besin miktarını dengeli kullanmak istiyor. İsveç diyeti gibi rejimleri en fazla 10-15 gün uygulayabilirsiniz. Sonra normal yeme biçimine herkes geri dönüyor.

    Çabuk kilo verdiren diyetlerde en büyük kilo kaybı ilk birkaç günde olur. Ancak kaybedilen genellikle yağ değil, sudur. Bu diyetler şişmanlığa ancak geçici çözümler sağlar.

    Bu diyetten sonra tipik alışkanlıklarınıza, yağlı, tuzlu şekerli unlu yeme tipine geri döndüğünüzde vücudunuzun temposunu bilinçsiz bir diyetle yavaşlattığınız için artık yeni gelen yiyecekle metabolizmanız baş edemez. Eskisi gibi yeseniz de daha çok kilo almaya başlarsınız.

    Ayrıca bu diyetler kişide stres yaratır ve daha çok yemeye yöneltir. Kişinin ileride uygulayacağı diyet programlarında başarılı olması zorlaşır, sağlıklı diyetlere zor cevap verir. Özellikle ergenlik çağında kesinlikle yapılmamalı.

    (milliyet)

    SAĞLIKLI VE BAKIMLI TIRNAKLAR İÇİN İPUÇLARI


    Hem güzel, hem bakımlı; hepsinden önemlisi sağlıklı tırnaklara sahip olmak için dikkat etmemiz gereken önemli noktalar...


    Tırnaklarımızı hiç de hafif almamak gerek… Ne kadar bakımlı veya güzel gözükse de, altında yatan ciddi rahatsızlıklar söz konusu olabilir. Memorial Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Ahmet Arpacı, tedavisi çok da kolay olmayan tırnak hastalıkları ve bu konuda dikkat etmemiz gerekenler hakkında bilgi veriyor.

    Sağlıklı tırnaklar için beslenin

    Vücutta meydana gelen demir, çinko, folik asit ve B 12 vitaminlerinin eksikliği durumlarında tırnaklarda bir takım bozukluklar meydana gelmektedir. Tırnaklarda kırılma, kabalaşma, çatlama ve tabakalaşma gibi durumlara neden olabilen bu eksiklikleri gidermek için beslenmeye de dikkat etmek gerekmektedir. Kırmızı et, süt ve süt ürünleriyle deniz ürünlerinin tırnak sağlığı için yenmesi şart. Fakat beslenmenin yeterli olmadığı durumlarda bu eksiklikleri karşılamak amacıyla vitamin takviyesi de yapmak gerekir.

    Nemlendirici krem kullanın

    Tırnağın yüzde 18’i sudan oluşmaktadır. Su yapısını dengelemek için de nemlendirici balsam türü krem ve solüsyonların kullanılması önerilmektedir. Ayrıca kişinin elini çok fazla deterjanla temas ettirmemesi de gerekmektedir.

    Manikür pediküre dikkat!

    Tırnak hastalıklarının önüne geçmek için manikür ve pediküre de dikkat etmek gerekir. Çünkü tırnak hastalıklarının büyük bir çoğunluğu manikür ve pedikürden geçmektedir. Tırnak bakımını yaptırdığınız yerin hijyen kurallarına uyup uymadığını kontrol etmeniz ve mümkün olduğu kadar tırnaklarınızla oynamamanız gerekmektedir.

    Oje, enfeksiyon oluşumuna neden olabiliyor

    Kozmetik ürünlerinin çok büyük bir kısmı cilde zarar vermektedir. Oje de bu ürünlerden biridir. Her ne kadar ojeler güzel bir görünüm sergileseler de; tırnağı havasız bırakabilir ve bazı enfeksiyonların oluşmasına fırsat tanıyabilir.

    Beyaz lekelerin vitamin eksikliğiyle ilgisi yok

    Tırnakların üzerinde bazen beyaz noktacıklar görünebilir. Halk arasında vitamin eksikliği olarak değerlendiren bu durum tırnağın içerisine hava kabarcıklarının girmesiyle oluşur. Fakat bunun vitamin eksikliğiyle hiçbir ilgisi yoktur. Endişe edecek bir durum da oluşturmamaktadır. Sadece görüntü itibariyle insanları tedirgin etmektedir. Hatta bazen tırnağın tamamen beyazladığı durumlar dahi olabilir. Fakat bu beyazlanmadan korkulmamalıdır,bu durumun da her hangi bir zararı yoktur.

    Şeytan tırnağı deyip geçmeyin

    Şeytan tırnağı kişinin yapısı ve tırnakla çok oynanmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Gerekli tedavi yapılmazsa mikrop kapıp dolamaya dahi dönüşebilir. Antibiyotik tedavisi ya da lokal anesteziyle steril bir şekilde kesilerek parmağa müdahale edilebilir.

    İç hastalıkları da tırnak bozulmalarına neden olabilir


    Bazen iç organ hastalıklarında, romatizmal hastalıklarda, kalp, karaciğer ve akciğer hastalıklarında tırnaklarda bazı bozulmalar olabilir. Tırnağın bazen de genetik olarak küçük kalması ya da batık çıkması durumu söz konusudur.

    Tedavisi en zor mantarlar: tırnak mantarları

    Tırnağı hastalandıran en önemli nedenlerin başında mantarlar gelmektedir. Tırnak hastalıklarının yüzde 60’ı mantarlardır. Tırnağın serbest kenarından girer. Islaklık, nemlilik, karanlık, kapalılık, dar ayakkabı, travma ya da sıkışmayla, başkasının ayakkabısını giymekle, ve manikür- pedikürde vücuda girmektedir. Şayet kişinin vücut direnci düşükse, şeker hastasıysa, uzun süre antibiyotik kullandıysa ya da kortizon kullanmışsa bu mikropların vücuda girmesine ortam hazırlar.

    Bu mantarlar tırnakta kalınlaşma, kırılma, sararma ve çizgilenme yapar. Mantarların batması durumunda ise dolama oluşmaktadır. Bu tür mantarlar elden çok ayakta görülmektedir. Tedavisi en zor olan mantar, tırnak mantarlarıdır.

    Sedef ya da sıkıntı hastalıklar da tırnak bozukluklarına neden olabilir. Bu durumda yüksük tırnak denilen noktacıklı bir görünüm ortaya çıkar, enine ya da boyuna çizgilenme, tırnak yatağının üzerinde kamburlaşma ve bombeleşme meydana gelebilir.

    Sağlıklı tırnaklara sahip olmak için:

    Tırnaklarınızı kısa kesin.

    Manikür ve pedikür koşullarınıza her zaman çok dikkat edin.

    Ellerinizi ve ayaklarınızı nemli bırakmayın.

    Tırnak yemek enfeksiyonlara ortam hazırladığından, tırnaklarınızı yemeyin.

    Unutmayın; aşırı antibiyotik ve kortizon tüketimi de tırnak yapısını bozar.

    Başkalarının terlik ya da ayakkabılarını giymemeye özen gösterin.

    Beslenmenize dikkat edin; et, süt ve balık ü

    GÖĞÜS KANSERİNDE RİSK FAKTÖRÜNÜZÜ ÖĞRENİN


    ANKARA - Kanserin herkeste ortaya çıkabileceğini ve herhangi bir hasara bağlı oluşmadığını belirten Bayındır Hastanesi Kavaklıdere Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ayhan Keskin, “Yapılan araştırmalar, bir kısım risk faktörlerinin kanser hastalığının gelişmesini artırdığını ortaya koymaktadır. Ancak bu risk faktörlerinin bazılarından korunmak mümkün” dedi.


    Yaş ilerledikçe kanser riskinin arttığını kaydeden Doç. Dr. Ayhan Keskin, kadınlarda meme ve üreme organlarına ait kanserler ile erkeklerde prostat ve akciğer kanserlerinin ileri yaşlarda daha çok görüldüğünü ifade etti. Sigara içilen ortamda bulunulmasının kanser riskini yaklaşık 1,5 kat artırdığını vurgulayan Doç. Dr. Keskin, kanserin yol açtığı tüm ölümlerin yüzde 30’unun sigara ve diğer tütün ürünlerine bağlı olduğunu kaydetti. Günde 1-10 adet sigara içenlerde akciğer kanseri riskinin içmeyenlere göre yüzde 20 arttığına işaret eden Keskin, çocuk kanserlerinin en önemli nedeninin, anne-babanın sigara içmesi olduğunu vurguladı.

    Keskin, beslenme düzenindeki yanlışlıkların da kansere zemin hazırladığını, çalışmaların, yüksek yağ içerikli beslenme tarzının meme, bağırsak, prostat ve rahim kanseri riskini artırdığını gösterdiğini belirterek, kızartma yağlarının kesinlikle tekrar kullanılmaması, lifli gıdalara ağırlık verilmesi, rafine gıdalardan olabildiğince uzak durulması ve özellikle taze sebze ve meyve ile tam işlenmemiş tahıl ürünleri tercih edilmesi önerisinde bulundu.

    AŞIRI TUZ TÜKETİMİ DE KANSERE ZEMİN HAZIRLIYOR

    Aşırı tuz tüketiminin de kansere zemin hazırlayabildiğini kaydeden Keskin, “Tuzun kendisi kanser yapmasa da mide yüzeyinin yapısını bozarak kanserojen maddelerin etkisine ortam hazırlamaktadır. Yine tuzun bol miktarda kullanıldığı turşularda nitrozamin denilen maddeler kanser oluşmasında önemlidirler. Yapılan araştırmalar, dondurarak saklama yönteminin tercih edildiği ülkelerde mide kanseri görülme sıklığının yüzde 64 oranında azaldığını göstermektedir” dedi. Fast-food ve küflenmiş gıdalara da dikkati çeken Keskin, sebze ve meyvelerin iyi yıkanması gerektiğini, tarım ilaçlarının özellikle bilinçsiz kullanımının birçok kanser türü için risk faktörü olduğunu ifade etti. Keskin, şunları kaydetti:

    “Sürekli kırmızı et yiyen kişilerin kanser olma riski, ayda bir kez kırmızı et yiyenlere göre 2.5 kat daha fazladır. Fiziksel aktivitenin azalması ve şişmanlık da kanserde artışa neden olur. Bilimsel çalışmalar meme, rahim, bağırsak, yemek borusu ve böbrek kanserlerinde şişmanlığın bir risk faktörü olduğunu göstermektedir. Kronik alkol bağımlılığı, başta karaciğer kanseri olmak üzere özellikle sigarayla birlikte tüketildiğinde ağız, boğaz, yemek borusu, gırtlak ve mide kanserine neden olabilir. Eğer içkiden vazgeçemiyorsanız, kendinizi günde 2 kadehle sınırlamalı ve sigarayı da bırakmalısınız. Yine ultraviyole ışınlar ve radyoaktif maddeler, deride erken yaşlanma ve hasar oluşturarak cilt kanserine neden olabilir. Kanserin ortaya çıkmasından sorumlu önemli bir neden ise giderek artan çevre kirliliğidir. Çevre kirliliğinin kanser oluşumuna katkısı yüzde 10’u bulmaktadır”

    Meme kanseri riskinin, anne, teyze, kız kardeşi gibi yakınlarında meme kanseri bulunanlarda daha fazla olduğunu bildiren Keskin, yakınlarında meme kanseri örülen, risk taşıyabilecek kişilerin 14-15 yaşlarından itibaren göğüslerini her ay düzenli olarak elle kontrol etmeleri, 20 yaşından sonra her yıl ultrason, 40 yaşından itibaren de mamografi çektirmeleri gerektiğini söyledi.

    Meme kanserine yakalanma olasılığını artıran risk faktörleri

    Yaş : Yaş ilerledikçe meme kanserine yakalanma olasılığı artıyor. 50 yaş üzeri kadınlarda meme kanseri 50 yaş altındakilerden 3-4 kat fazladır. Bunun için 50 yaş üzeri kadınlarda yıllık kontrol her şartta öneriliyor.

    Medeni durum: Hiç evlenmemiş kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, evlenmiş kadınlara oranla daha yüksek.

    Doğurganlık ve doğum yaşı: Hiç doğum yapmamış kadınlarda meme kanserine yakalanma olasılığı yüksek. (yüzde 30-70). Ayrıca ilk doğumunu 35 yaşından sonra yapmış kadınlarda meme kansrrine yakalanma sıklığı, ilk doğumunu 18 yaşından önce yapmış olan kadınlara oranla üç kat fazla

    Üreme çağı: Kadınlar ne kadar erken adet görmeye başlar, ne kadar geç adetten kesilirlerse, hastalık olasılığı o kadar artıyor. Yani ne kadar uzun östrojen hormonu etkisi altında yaşarlarsa, kanser riski de artıyor.

    Sosyoekonomik durum: Sosyal ve ekonomik avantajlara sahip olmak, kanser açısından dezavantaja dönüşmekte. Yüksek gelir düzeyindeki insanlar daha erken adet görmeye başlamaları, daha geç evlenip doğum yapmaları gibi nedenlerle daha fazla risk altındalar.

    Kilo ve Beslenme: Son yıllarda giderek daha fazla görülen obezitenin, meme kanseri riskini de 1.5-2 kat artırdığı bilinmekte. Bu nedenle kadınlara koruma amaçlı mutlaka düzenli egzersiz önerilmektedir. Beslenme şekli de önem taşımaktadır. Aşırı yağlı yiyecekler, özellikle hayvani yağlar kullanılarak yapılan kızartmalar, uzak durulması gereken yiyecekler. Düzenli beslenme ve taze sebze meyve tüketimi meme kanseri riskini azaltıyor..

    Aile hikayesi: Ailesinde, akrabalarında meme kanserine yakalananların olması kanser olma riskini artırıyor. Her kuşakta, örneğin hem annesinde hem de anneannesinde meme kanseri olan kişilerde genetik çalışma yapılması gerekebilir.

    Geçirilmiş Meme Kanseri: Daha önce bir memesinde kanser tespit edilmiş ve tedavi edilmiş kadınlarda, diğer memede de kanser görülme olasılığı, hiç hastalığa yakalanmamış kadınlardan daha fazla. Bu açıdan daha yakından takip edilmelidirler.

    Memede İyi Huylu Kitleler: Sağlıklı kadınların büyük bir kısmında yapılan takiplerde, memelerde iyi huylu kitleler saptanmaktadır. Bu kadınlar, memesinde hiçbir şey tespit edilmemiş olanlara oranla biraz daha risk altındadırlar.

    Yoğun Meme: Takiplerde çekilen mamografilerde, meme dokusunda yoğunluk tespit edilen kadınlarda risk artıyor

    Işınlanma Öyküsü: Çocukluk veya gençlik çağlarında başka bir nedenle göğüs bölgesine ışın tedavisi uygulanmış olması, ileride meme kanseri riskini artırıyor.

    Rahim ve Yumurtalık: Rahim veya yumurtalık kanseri geçirmiş olan kadınların, meme kanserine yakalanma olasılıkları daha fazla. Ayrıca menapoza girmeden önce herhangi bir nedenle yumurtalığı alınmış olan kadınlarda da bu risk 3 kat artıyor.

    Hormon Kullanımı: Menapoz nedeniyle uzun süre östrojen hormonu kullanan kadınlarda, meme kanseri riski artıyor. Ancak şikayetlerin fazla olması durumunda ve menapozun yıkıcı etkileri açısından mutlaka kullanılması gerekebilmekte. Bu durumda yakın doktor kontrolünde kullanılmalıdır. Ayrıca daha genç yaşlarda doğum kontrol hapı kullanılmasının da tartışmalı olmakla beraber, meme kanseri riskini artırdığı söylenir. Ancak bu hapın kullanımı kesildikten yaklaşık on yıl sonra, etkileri tamamen ortadan kalkmaktadır.

    Alkol ve Sigara: Uzun süre yüksek miktarda alkol ve sigara tüketen kadınlarda, meme kanseri oluşma riskinin yüksek olduğu gösterilmiştir. Sigara zaten genel sağlığı da bozması açısından sakıncalıdır.

    Doğum Yeri ve Irk: Meme kanseri kuzey Amerika ve Avrupa’daki kadınlarda, Asya ve Afrika’dakilere oranla daha fazla görülmekte. 40 yaş üstü kadınlarda, beyaz ırkta, siyahi kadınlara oranla risk fazla olmasına rağmen, 40 yaş altında durum tam tersidir.

    (ntvmsnbc.com)

    BU HASTALIK DAHA ÇOK SİNİRLİ GENÇ KADINLARDA GÖRÜLÜYOR


    Raynaud Hastalığı Bölgesel lokal kılcal damarların büzülmesi spazmne bağlı olarak özellikle parmaklarda, bazan da burun, dil gibi organlarda aralıklı olarak derinin solukluğu veya morarması ile karekterize olan durum.

    Sebebi bilinmeyenler en çok görülen şekli olup daha çok sinirli genç kadınlarda görülür. Ayrıca; atardamar tıkanmasına bağlı olarak bağ dokusu hastalıklarına, ilaç zehirlenmelerine, protein metabolizması bozukluklarına bağlı olarak da görülebilir.

    Parmaklarda nöbet nöbet olan solukluk veya morarmalar, soğuğa veya sinir gerginliğine bağlı olarak hızlanır ve artar. Renk değişikliği genellikle üç devrede olur. Önce solukluk, sonra morarma, en sonra da kızarma görülür. Hastalığın aktif devresinde ağrı olması pek sık d
    eğildir. Ancak uyuşuklukla birlikte, hissizlik, sızlama veya yanma sıktır.

    Sebebi bilinmeyen Raynaud Hastalığı ikincil olarak meydana gelenlerden, iki taraflı olmasıyla, belirtilerinde hiçbir ilerleme olmaksızın en az iki yıldan beri bulunmasıyla ayrılır.

    Diğer hastalıkların üzerine eklenen tipin tedavisi, altta yatan sebebin tanınıp tedavi edilmesiyle mümkündür. Sebebi bilinmeyenler, vücudu soğuktan koruyarak ve hafif müsekkinler yatıştırıcılar, sakinleştirici ilaçlar kullanılarak kontrol edilebilir. Nikotinin damarları büzücü hassasından dolayı bu hastalara sigara yasaktır.

    (bilgice.com)

    KADINLAR NEDEN DAHA UZUN YAŞARLAR

    NEWSWEEK Türkiye Dergisi’nin son sayısında, en uzun ömürlü insanların neden kadınlar arasından çıktığını açıklayan bir yazı yer aldı.

    Her yıl doğan erkek çocuk sayısı kız çocuklara kıyasla fazla olsa da, 110 yaş ve üzeri 72 insandan 68’i kadın.





    İşte nedenleri:


    TEHLİKELİ YILLAR

    20- 24 yaşları arasında erkek ve kadın ölüm oranları
    arasındaki fark en uç noktaya ulaşıyor. Bu süre zarfında erkeklerin öldürülmesi olasılığı kadınlarınkinin 6 katı. Trafik kazası haricinde
    bir kaza sonucunda hayatlarını yitirme olasılığıysa kadınlarınkinin 5 misli.


    TOKSİK TESTOSTERON

    Bu hormon, kötü kolestrol (LDL) seviyesini arttırırken, iyi huylu
    kolestrolün (HDL) seviyesini düşürüyor. Ostrojen ise tam tersini yapıyor.


    SİLAH MERAKI

    Erkeklerin ateşli silahlardan dolayı (cinayet, intihar veya kaza) hayatlarını kaybetme olasılığı kadınlarınkinin 5 katı.


    ÖLÜMCÜL HASTALIK

    Kanser ve kalp hastalığı gibi ölümcül sağlık sorunları erkeklerde yaygın. Kadınların ise daha çok eklem iltihabı, osteoporoz ve otoimmün bozuklukları gibi ölümcül olmayan kronik sağlık sorunlarıyla yaşama riskleri daha yüksek.


    BASTIRILMIŞ DUYGU

    Erkeklerde depresyon ve duygusal stresin belirtilerini görmezden gelme eğilimi, 75 -79 yaş aralığında erkeklerin intihar etme olasılığının kadınlarınkinin 9 katı olmasının nedeni olabilir.

    (h2.habertürk)

    6 Aralık 2009 Pazar

    Çocuğunuzu, dişlerine bakmaya alıştırın

    ağız içinin temizlenmesi, ağız temizliği, bebeklikte diş bakımı, diş bakımı, diş fırçası seçimi, sağlıklı ağız yapısı, sağlıklı dişler, uygun diş fırçası seçi, uygun diş macunu
    Bebeklikte başlayan diş bakımı ileride sağlıklı dişlere ve ağız yapısına sahip olmayı sağlar. Uzmanlar, bebeklerin diş bakımı hakkında bilgi verdi.

    Caddebostan Diş Kliniğinden Diş Hekimi Pertev Kökdemir, bebeklerin diş bakımı konusunda dikkat edilmesi gereken noktaları şöyle sıraladı.

    - Çocuğunuza gece yatmadan önceki son beslenmesinde şekerli gıdalar vermeyin.

    - Emziğini kesinlikle şekere, bala, pekmeze batırmayın.

    - Her beslenmeden sonra su vererek, ağız içinin temizlenmesini sağlayın.

    - Her beslenmeden sonra ağız içini ıslak ve gazlı bezle temizleyin.

    - İki yaşından itibaren sizin kontrolünüzde günde iki defa dişlerini düzenli fırçalatın.

    - Ona yaşına uygun bir diş macunu ve fırçası seçin.

    - Çocuğunuzu 6 ayda bir, diş hekimine kontrole götürün.

    Hamileler diş beyazlatmamalı

    bembeyaz dişler, bleeching, diş beyazlatma işlemi, Hamilelik, hamilelikte diş bakımı, ilaç taşıyıcı şineler, lekesiz dişler, sağlıklı dişler, temiz dişler
    Bleeching olarak da adlandırılan diş beyazlatma işlemi yapısal olarak renk bozukluğuna veya koyu bir renk tonuna sahip dişlerin rengini açarak daha beyaz görünmelerini sağlama işlemidir.

    Bembeyaz dişlere sahip olmayı isteyenlerin tercihi olan bleeching işlemine karar vermeden önce, dişlerin yüzeylerinin temiz ve lekesiz olmasına dikkat edilir.

    Dişin renginin içten geldiği kesinlik kazandığı zaman, diş beyazlatma işlemine karar verilebilir.

    Eğer karşılıklı konuşulup uygulamaya karar verilmişse, kişiden ölçü alınır ve hazırlanan modeller üzerine ilaç taşıyıcı şineler (kılıflar) hazırlanır.

    Bu kılıflar içine ilaç konularak gece uyurken takmak üzere dişlerin üzerine geçirilir, 5 gece boyunca kullanılır.

    Bu işlem hamilelerde uygulanmamalıdır.

    10 adımda bembeyaz dişler

    bembeyaz dişler, beyaz diş diyeti, beyaz dişler, dişlerimizin sağlığı, inci gibi dişler, kusursuz dişler, mükemmel gülüş, sağlıklı dişler, yemek yemek
    Dişlerimizin sadece yemek yememize ve konuşmanıza yaradığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Dişleriniz, görüntünüze ve gülüşünüze kattığı anlamla imajınızın da önemli bir parçası. O nedenle onların kusursuz olmasını sağlamalısınız.

    Dişlerinizin hem beyaz hem de sağlıklı olmasını istiyorsanız, Reader’s and Digest dergisinde yer alan ipuçlarına dikkat etmelisiniz. İşte sağlıklı, bembeyaz ve inci gibi dişler için birbirinden değerli 10 ipucu…

    1. Beyaz diş diyeti uygulayın. Eğer çok fazla siyah çay ya da sigara içiyorsanız, bunun dişleriniz üzerindeki sonuçlarına da katlanmak zorunda kalırsınız. Dişlerinizde leke yapabilecek yiyecekler yediğinizde ya da içtiğinizde hemen dişlerinizi fırçalayın ya da iyi bir beyazlatma maddesi kullanın. Tüm bunlara alternatif olarak, bir elma yiyebilirsiniz.

    2. En az 2 ya da 3 ayda bir diş fırçanızı atın ya da elektrikli diş fırçanızın başlığını değiştirin. Aksi halde, dişlerinizi fırçalarken sadece bakterileri ağzınıza taşımış olursunuz.

    3. Dişlerinizi 45 derecelik açıyla dairesel hareketlerle yavaş yavaş fırçalayın. Dişlerinizi fırçalarken diş minelerine zarar vermemeye özen gösterin.

    4. Nefesinizi tazelemek ve diliniz üzerindeki plağı kaldırmak için dilinizi her sabah dil temizleyiciyle temizleyin. Kötü ağız kokusunun bir nedeni de dil üzerinde üreyen bakterilerdir. Günlük dil temizliği ağız kokusunu uzaklaştırmaya yardımcı olur.

    5. Arıtıcı gıdalar yemelisiniz. Doğal diş fırçası olarak bilinen elmanın yanı sıra çiğ havuç, patlamış mısır ve kereviz yiyebilirsiniz. En iyi sonuç için, akşam yemeğinden sonra bu yiyecekleri yemelisiniz.

    6. Sabahları elma sirkesiyle gargara yapın ve sonra dişlerinizi fırçalayın. Sirke, lekelerin yok olmasına, dişlerinizin beyazlamasına ve ağzınızdaki, dişetlerinizdeki mikropların ölmesine yardım eder.

    7. Dişlerinizi beyazlatmak ve lekeleri yok etmek için haftada bir kez karbonatla fırçalayın. Diş macunu yerine karbonat sürün. Diş macununa alternatif olarak tuz da kullanabilirsiniz. Dişetlerinizi tazelenmiş hissetmeye başlarsanız, dişlerinizi tuzla iki günde bir fırçalayın.

    8. Nefesinizi taze tutun. Nefesinizin tazeliğini kontrol etmek için avucunuzun içini yalayın ve henüz yaşken koklayın. Eğer bir şey kokuyorsa, şekersiz naneli şeker yiyebilir ya da alkolsüz ağız gargarası kullanabilirsiniz. Piyasada satılan reçetesiz ağız gargaralarının çoğu alkol içeriyor. Gargaradaki alkol ağzınızdaki dokuları kurutabilir ve bakterilere karşı daha hassas hale getirebilir.

    9. Dişlerinizin arasını diş ipliğiyle temizleyin. Aynaya bakmadan temizlemeye alışırsanız, arabada, yatakta ve önemli toplantı öncesinde dişlerinizi diş ipiyle temizleyebilirsiniz.

    10. Sabahları kalkınca ve gece yatmadan mutlaka dişlerinizi fırçalayın. Sabahları kalkınca yapacağınız ilk iş dişlerinizi fırçalamak olmalı. Böylece uyurken üreyen plak ve bakteriyi yok etmiş olursunuz.

    Gıcırdayan dişler depresyon sebebi

    alkol kullanımı, depresyon sebebi, depresyonun sebepleri, diş gıcırdaması, diş gıcırdatma, diş gıcırdatma alışkanlığı, diş sıkma, diş sıkma alışkanlığı, gıcırdayan dişler, implant, implant tedavisi, kahve kullanımı, sigara kullanımı, uykuda diş gıcırdatma, uykuda diş sıkma
    Halk arasında diş gıcırdatma ya da diş sıkma olarak bilinen Bruksizm hastalığının bir süre sonra dişlerde, yüz ve çenede ağrıya yol açarak, kronikleşmesi halinde diş kaybına neden olabildiği ve zamanla ağrının kişiyi depresyona sokabildiği bildirildi.

    Gazi Üniversitesi (GÜ) Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş, Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cansu Alpaslan yaptığı açıklamada, toplumda diş sıkma alışkanlığının çok yaygın olduğunu ve kişilerin genellikle bu eylemi farkında olmadan yaptıklarını söyledi.

    Diş sıkan her kişinin hasta olarak kabul edilmemesi gerektiğini belirten Alpaslan, dişlerde hassasiyet gelişmesi ve kişiye ağrı vermesi halinde ise önlem alınması gerektiğini bildirdi.

    Alpaslan, diş sıkmanın dişlerde ve çevre dokularda problemlere neden olduğuna dikkati çekerek, “En çok yüz kaslarına ve çene eklemine zarar vermektedir. Diş yüzeylerinin bozulmasına ve bir süre sonra dişlerin kökten sallanmasına yol açmaktadır. Bu etkiler sonucunda da sağlam olan dişler kaybedilebilmektedir” diye konuştu.

    Dişler genellikle gece uykuda sıkılıyor

    Diş gıcırdatma ve sıkmanın genellikle gece, uyku sırasında, istemsiz olarak yapıldığını anlatan Alpaslan, “Eylem, 3-5 saniyelik olmasına rağmen ortaya çıkan kuvvet hem dişlere hem de dokulara zarar vermektedir” dedi.

    Alpaslan, diş yüzeyinde aşınmaya bağlı ‘diş ağrısı, sıcak-soğuk hassasiyeti ve kırılmalar’ ortaya çıkabildiğine dikkati çekti. Diş gıcırdatma ve sıkmaya bağlı daha ağır bulgulara ise çene ekleminde rastlandığını ifade eden Alpaslan, şunları kaydetti:

    “Dişlere uygulanan fazla basınca bağlı olarak çenede zamanla kilitlenme ortaya çıkabiliyor, hasta ağzını açamıyor. Sabahları, kişide yorgunluk, gerginlik ve yüzde ağrıya neden olabiliyor.

    Sebepsiz gibi görünen ağrı, zamanla kronikleşiyor ve tedavisi güç durumlara yol açıyor. Kronik hale gelen ağrı, kişide depresyona yol açabiliyor. Kişi, bu alışkanlığından kendi başına vazgeçemiyor ve sürekli ağrıyla yaşamak zorunda kalıyor. Kronikleşen ağrı başta, strese, kaygıya ve sinire neden oluyor ve kişiyi depresyona sürüklüyor. Bu da ciddi iş gücü kaybına neden oluyor.”

    Alpaslan, diş sıkmaya bağlı ağrıların zaman zaman kulakta hissedildiğini, zaman zaman da baş ağrısı şeklinde kendini gösterdiğini belirterek, “Baş ağrılarının büyük bir kısmı diş sıkmaya bağlıdır. Bu nedenle, gerek çene ekleminde gerek yüzde gerekse de dişlerde sebepsiz ağrılarda mutlaka bir çene cerrahisi uzmanına başvurulmalıdır” diye konuştu.

    İmplant yapılacak hastalarda bu alışkanlık olmamalı

    Diş sıkma ve gıcırdatmanın en önemli sebebinin stres olduğuna dikkati çeken Alpaslan, “Stres dönemi geçtikten sonra da olay devam ediyorsa, bir psikiyatri uzmanına başvurulmalı” dedi.

    Alpaslan, stresin yanı sıra bazı ilaçlar ile beslenme şekli ve alışkanlıkların da diş gıcırdatmaya neden olabildiğini belirterek, “Kahve, alkol, sigara kullanımının da azaltılması gerekiyor. Çünkü, bunlar uyarıcı oldukları için sinir sistemini etkiliyor, sıkma ve gıcırdatmayı tetikleyebiliyor” uyarısında bulundu.

    Uyku bozuklukları, uyku apnesi ve horlamanın da uyku sırasında diş gıcırdatmanın nedenleri arasında olduğunu ifade eden Alpaslan, bu tür bulgulara dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.

    Alpaslan, gündüz dişlerini sıkan kişilerin, bunu fark ettikleri andan itibaren çenelerini serbest bırakılmaları gerektiğini belirtti. Uyku sırasında yaşanan olaylarda ise hekim müdahalesinin gerekli olduğunu vurgulayan Alpaslan, “Bu hastalara ‘gece plağı’ diye adlandırdığımız koruyucu bir aparat yapabiliyoruz.

    Uyku sırasında dişlerin birbiriyle temasını engellemek amacıyla alt ve üst çenenin arasına yerleştirilen plaklar basıncı azaltabiliyor ve böylece çevre dokularda oluşacak hasar en alt düzeye indirilebiliyor” diye konuştu.

    Prof. Dr. Alpaslan, diş eksikliklerinde en sık başvurulan tedavi yöntemlerinden biri olan implant (diş ekme) uygulamasında da Bruksizm’e dikkat edilmesi gerektiğini dile getirerek, “Eğer implant yapılacak hastada diş gıcırdatma ya da sıkma alışkanlığı varsa implantlar kaybedilebiliyor. Bu tür alışkanlığı olanların implant adayı hasta olmaması gerekli” dedi.

    Diş çürükleri kalbi de etkiliyor

    ağız sağlığı, bağışıklık, baş ağrısı, diş çürükleri, diş gıcırdatma, diş gıcırdatmanın etkileri, diş gıcırdatmanın zararları, diş sağlığı, dişeti iltihapları, dişlerdeki bakteriler, ense ağrıları, ense ağrılarının sebebi, Kalp Sağlığı, kan dolaşımı, sırt ağrıları, sırt ağrılarının sebebi
    Karşılaştığımız diş sorunlarının sadece diş ağrısına neden olduğunu mu düşünüyorsunuz? Uzmanlara göre diş sorunları kalbinizden bedeninizin diğer organlarına kadar birçok bölgede hastalıklara neden olabiliyor.

    Almanya’da yayımlanan Bild am Sonntag gazetesinde yer alan haberde, “Kötü bir diş, birçok rahatsızlığın kaynağı olabilir. Kalbi, kasları ve bağışıklık sistemini zayıflatabilir” denildi.

    Dişeti iltihapları bağışıklığı azaltıyor

    Hamburg kentindeki bir klinikte diş uzmanı olan Dr. Jürgen Reitz, Almanya’daki yetişkinlerin yüzde 45 ila 60′ında diş eti iltihabı bulunduğunu belirterek, bakterilerin çene kemiğine ve diş köklerine saldırdıklarını, bunun sonucunda dişlerin döküldüğünü, bağışıklık sisteminin de böylece zayıfladığını ifade etti.

    Dişlerdeki bakteri 3 gizli tehlikenin tetikçisi

    Reitz, “Bakteriler kan dolaşımıyla vücudun her bir yanına ulaşır. Zatürreeye ve kalp krizine de neden olabilirler. Hamile kadınlarda erken doğumlar gerçekleşebilir. Şeker hastalarında da kan şekeri değerleri bozulabilir” dedi.

    Diş gıcırdatma ense, sırt ağrılarının sebebi

    Stresten kaynaklanan diş gıcırdatmalarının da ense, sırt ve baş ağrılarına yol açabileceği uyarısında bulunan Reitz, bu nedenle spor ve çeşitli gevşeme yöntemleriyle stresin atılması tavsiyesinde bulundu.

    Süt dişlerinin önemi ve tedavisi

    ağız kokusu, ağızda kötü koku, beslenme bozukluğu, çiğneme zorluğu, diş çürüklerinin tedavisi, dişçi fobisi, dişlerde ağrı, dişlerde çirkin görüntü, süt dişi çürükleri, süt dişleri, süt dişlerindeki çürükler, süt dişlerinin önemi, süt dişlerinin tedavisi
    Süt dişlerinin birinci görevi çocuğun düzenli bir şekilde beslenmesini sağlamaktır. Konuşmanın düzgün bir şekilde gelişmesi de süt dişlerinin varlığına ve sağlıklı olmasına bağlıdır.

    Bunların yanında aşağıdaki gibi bir görüntü, hiç kimsenin çocuğunda görmek istemeyeceği ciddi estetik sorunlara yol açmaktadır.

    Süt dişleri kapladıkları alanı kendilerinin yerine gelecek olan kalıcı diş için korumakta ve kalıcı diş sürerken ona rehberlik yapmaktadırlar.
    Süt dişi erken çekildiği zaman bu doğal yer tutuculuk fonksiyonu da ortadan kalkmaktadır.

    Süt dişlerindeki çürükler tedavi edilmeli mi?

    Tedavi edilmeyen süt dişi çürükleri, ağrı, kötü koku, çiğneme zorluğu, beslenme bozukluğu ve çirkin görüntüye yol açar.

    Çocukluk dönemindeki tedavi edilmeyen diş bozuklukları, ileride diş çarpıklığı, çene gelişiminde bozukluk ve genel sağlık problemlerine (romatizmadan kalp rahatsızlıklarına kadar) sebep olabilecektir.

    Yukarıdaki nedenlerden ötürü süt dişlerindeki çürükler, “Nasıl olsa yerine yenileri gelecek” yanılgısına düşmeden tedavi edilmelidir.

    Süt dişlerindeki çürükler; ağrı ile çocuğun çok küçük yaşlarda tanışmasına ve gelecekte bazı fobileri olmasına neden olabilir. Ayrıca bu çürükler süt dişlerinin çok erken kaybına neden olabilir.

    Diş çürükleri engellenebilir mi?

    ağız sağlığı, çürüğü engellemek, çürümüş dişler, diş bakımı, diş çürükleri, diş çürükleri engellenebilir mi, diş fırçalama, diş sağlığı, diş tedavisi, diş temizliği, dişlerde çürüme, sağlıklı diş eti, temizlenmeyen dişlerin çürümesi
    Dişlerde meydana gelen çürükleri tamamen engelleyebilecek bir aşı ya da ilaç henüz geliştirilemedi. Bu nedenle bakımsız ve korunması ihmal edilen, temizlenmeyen dişlerin çürümesi gayet doğaldır.
    Dişlerdeki çürüklerin sayısını azaltmaya yönelik bazı malzemeler günümüzde kullanılmaktadır. Bunlardan birisi; ‘fissür örtücü’ dediğimiz malzemedir.

    Diş çürükleri genellikle azı ve küçük azı dişlerinin, çiğneyici yüzlerinde bulunan “fissür” adı verilen oluklarda başlar.

    Bahsettiğimiz malzemeyle olukların üzeri kapatılıp, o bölgeye mikrop, yemek artığı gibi maddelerin sızması engellenerek çürük başlaması önlenir.

    Bu işlem, 6 yaşından itibaren çıkan kalıcı azı ve küçük azı dişlerine de uygulanabilir.

    Çürüğü engellemenin başka bir yolu da dişlerin çürüğe karşı direncini artırmaktır.

    Dişlere yüzeysel flüorür uygulanması suretiyle bu direnç kazandırılır.

    Çocukların dişleri neden çürüyor?

    çocukların dişleri, çocukların dişleri neden çürür, çürük dişler, diş çürükleri, diş çürümeleri, diş çürümesi, dişler neden çürür, şekerli biberon, şekerli emzik
    Çocukların süt dişleri normal dişlere oranla daha çok organik madde içerirler. Bu nedenle çocukların süt dişleri çürümeye daha yatkındır, daha kolay ve hızlı bir şekilde çürümelerinin nedeni de budur.

    Çocuklar, çürüğün erken döneminde görülebilen soğuk sıcak hassasiyeti ve hafif ağrı gibi sinyalleri zamanında yorumlayamazlar. Olayı ancak dayanılamayacak kadar ağrı olmasında fark ederler ki bu durumda çok geç kalınmış olabilir.

    Çocuklar ağız bakımına yetişkinler kadar dikkat edemezler. Çocuğun el becerisi, merakı ve ebeveynin tutumu diş fırçalama alışkanlığını belirler.

    Özellikle annelerin sıklıkla yaptığı bir hata da emzik ya da biberonu şeker, reçel vb. gibi gıdalara batırarak çocuklara vermeleri veya uyku aralarında şekerli süt, meyve suyu gibi gıdalara alıştırmalarıdır. Böylece beslenme düzensizliğinden dolayı dişler çürümeye yatkın hale gelir.

    Ağız kuruluğu hastalıklarına zemin hazırlıyor

    ağız hastalıkları, ağız içi enfeksiyonlar, ağız içi mantar, ağız içi mantarlar, ağız içi virüs enfeksiyonları, ağız içi virüsler, ağız kuruluğu, ağız mantarları, ağız sağlığı, ağız sorunları, ağrı kesiciler, alerji ilaçları, antidepresanlar, antihistaminikler, depresyon ilaçları, diş çürükleri, diş eti hastalıkları, diş hastalıkları, diş macunları, diş sağlığı, diüretikler, kalp ilaçları, kardiyovasküler ilaçlar, oral bölgenin ekolojik dengesi, sodyum lauryl sulfat, tansiyon ilaçları, tat almada bozukluk, tükürük salgı miktarı, yatıştırıcı ilaçlar
    Pek çok insanda görülen ancak çoğu zaman önemsenmeyen ağız kuruluğu, oldukça ciddi sağlık sorunların oluşmasına neden olabilmektedir. Genellikle yoğun ilaç kullanımı ve bazı hastalıklar neticesinde ortaya çıkan ağız kuruluğu basit önlemler ile giderilebilmekte ya da kontrol altına alınabilmektedir.

    Ataşehir Memorial Tıp Merkezi Ağız, Çene ve Diş Hastalıkları Bölümü’nden Dr. Ezel Yıldız Elmas, “Ağız kuruluğu ve tedavi yöntemleri” hakkında bilgi verdi.

    Ağız kuruluğu, oral bölgenin ekolojik dengesinin bozulmasına, diş ve diş eti hastalıklarının ortaya çıkmasına, kişinin yiyip içtiklerinden tat alamamasına ve bu nedenlerle de kişinin yaşam kalitesinin olumsuz yönde etkilenmesine neden olmaktadır.

    Ağız ve genel sağlığın devamlılığı için tükürük miktarının normal seviyede olması önemlidir. Ancak çeşitli sistemik hastalıklar ve kullanılan ilaçlar tükürük miktarını etkiler. Yaş farklılıklarının salgılanan tükürük miktarına güçlü bir etkisi yoktur. Yaşlanmayla birlikte salgılanan tükürük miktarının azalmasının sebebi, genellikle kullanılan ilaçlardır.

    Diş çürükleri, diş eti hastalıkları, ağız içi mantar ve virüs enfeksiyonları ağız kuruluğunun sebep olduğu başlıca şikâyetlerdir.

    Diş ve diş eti hastalıklarının 3 aşamalı teşhis ve tedavisi

    Tükürük bezi hipofonksiyonu ve ağız kuruluğunun erken teşhisi ve komplikasyonlarının engellenebilmesi için 3 aşamalı muayene gerekmektedir…

    1. Hastanın şikâyeti ve hastalığın hikayesi

    - Ağızdaki tükürük miktarı çok az, çok fazla veya farkında değil misiniz?
    - Yutkunmada zorluk yaşıyor musunuz?
    - Yemek yerken ağız kuruluğu hissediyor musunuz?
    - Kuru gıda tüketirken sıvı yudumlama ihtiyacı duyar mısınız?

    İlk soruya verilen “Çok az”, diğer 3 soruya verilen “Evet” yanıtı azalan tükürük miktarını gösterir. Devam eden sorulara verilen “Evet” yanıtı ise hekim tarafından ağız kuruluğu tanısının konulmasını sağlayacaktır.

    - Tat almanızda bozukluk var mı?
    - Dudakların diş veya protezlere yapışmasıyla çiğneme, yutkunma, konuşma ve yemede sorunlarınız var mı?
    - Yoğun, ağdalı tükürük kıvamı hissediyor musunuz?
    - Dudaklarınız kuru veya çatlak görünümlü mü ve kırmızı, çabuk kanayan dişetleriniz var mı?
    - Tekrarlayan ağız içi yaraları, dil yüzeyinde kuruluk ve değişiklikler var mı?
    - Dişlerin, diş eti ile birleşim yerlerinde veya kök yüzeylerinde diş çürükleri var mı?
    - Kötü ağız kokusu var mı?

    2. Hastanın tıbbi hikâyesi

    Tükürük salgı miktarı ve ağız kuruluğu, doğal olarak, çeşitli hastalıklar ve buna bağlı ilaçların kullanım çeşitliliği ve sıklığı ile değişebilir.

    Tükürük salgı miktarını ve ağız kuruluğunu etkileyen durumlara bayanlar, erkeklerden daha duyarlıdır. Örneğin; hipotiroid, depresyon, yeme bozuklukları gibi rahatsızlıklar bayanlarda daha sık görülmektedir.

    Kötü beslenme alışkanlıkları, burun tıkanıklığı ve ağızdan soluma, ağız kuruluğu şikâyetlerini artırır.

    Tütün, alkol ve keyif verici ilaçlar yalnız tükürük miktarını etkilemez, aynı zamanda tükürük kalitesini de etkiler.

    3. Diğer muayene yöntemleri

    - Sialometrik testler, tükürük testlerinin yapılması,
    - Ağızdan alınan tükürük örnekleri ile tükürük akış miktarı ölçülmesi,
    - Minör tükürük bezlerinin biyopsisinin yapılması,
    - Ağızdaki bakterileri tanımlamak için “Mikroflora analizi” ve kan analizleri ağız kuruluğunun kaynağını araştırmada kullanılan diğer yöntemler arasındadır.

    Ağız kuruluğunun nedenleri nelerdir?

    Kullanılan ilaçlar; depresyon ilaçları antidepresanlar, alerji ilaçları antihistaminikler, diüretikler, kalp ilaçları- kardiyovasküler ilaçlar, ağrı kesiciler, yatıştırıcı ilaçlar ve tansiyon ilaçları gibi reçete edilebilen 400’ün üzerinde ilaç ağız kuruluğuna sebep olabilir.

    Sistemik hastalıklar; şeker hastalığı (diyabet), parkinson hastalığı, sjögren sendromu, HIV/AIDS gibi hastalıklar ağız kuruluğuna sebep olabilir.

    Kanser tedavileri; radyasyon tedavisi, kemoterapi ağız kuruluğuna sebep olabilir.

    Alkol ve sigara kullanımı, ağızdan soluma ağız kuruluğuna sebep olabilir.

    Tedavisi nasıldır?

    - Florlu veya ağız kuruluğu için üretilen özel diş macunu ile dişler fırçalanmalı,
    - Dişlerin arası diş ipi ve ara yüz fırçaları ile temizlenmeli,
    - Diş yüzeylerine günlük flor uygulamaları yapılmalı,
    - Florlu ağız gargaraları ile ağız düzenli olarak çalkalanmalı,
    - Diş dolgusu yaptırırken flor serbestleyen dolgu maddeleri ve amalgam yani civalı dolgular tercih edilmelidir. Çürük gelişimi kontrol altına alındıktan sonra kuron protez uygulamaları yapılabilir.

    Ağız kuruluğu ile ortaya çıkan diş ve dişeti şikâyetleri için hastalar nelere dikkat etmeli?

    Geceleri hava nemlendiricilerinin kullanılması ile rahatlama sağlanabilir. Sakız, tatlandırıcılı sert şekerler gibi tükürük salgısını artırıcı gıdaların tüketilmesi kişiyi rahatlatır.

    Sık sık su yudumlamak

    Su bazlı dudak nemlendiricileri kullanmak şikâyetleri en aza indirmede uygulanacak basit önlemlerdir.

    Bazı durumlarda hastalara yapay tükürük sprey ve jelleri (ağız nemlendiricileri) ile ağız ortamını nemlendirme önerilebilinir. Ancak bu tür uygulamalar limitli bir zaman aralığında etkilidirler. Bu yüzden konuşma ve gece yatma zamanından önce kullanımları idealdir.

    Bunlara mutlaka dikkat edin

    - Sodyum lauryl sulfat içeren diş macunları
    - Alkol içeren ağız gargaraları
    - Şekerli yapışkan gıdalar, şeker ve şekerli sakızlar
    - Baharatlı, asitli gıdalar
    - Alkol ve karbonatlı içkiler
    - Kafeinli içecekler
    - Tütün kullanımı
    - Tarçın ve limon aromalı çiklet ve şekerler ağız kuruluğu semptomlarını artırır.

    Enerji içecekleri diş düşmanı

    çürük dişler, diş ağrısı, diş çürümesi, diş düşmanı içecekler, diş kayıpları, diş minelerinde erozyon, diş problemleri, diş protezleri, diş sağlığı, diş sorunları, dişlerde asit erozyonu, dişlerde çürük, dişlerde erozyon, enerji içecekleri, spor içecekleri
    Spor yapanların yanında özellikle gençler tarafından da büyük rağbet gören enerji içecekleri, dikkat edilmediğinde diş çürüklerine hatta dişlerde kayıplara neden olabiliyor.

    Son zamanlar da yapılan araştırmalara göre spor içeceklerin uzun süre tüketilmesinin diş minelerinde erozyona neden olduğunu belirten Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı, bunu önlemenin en kolay yolunun ise pipet kullanmak olduğunu söyledi.

    Asit erozyonunun ilk belirtileri arasında diş hassasiyetinin olduğunu kaydeden Kazandı, “Sıcak, soğuk içecek ve yiyecek tüketirken diş ağrısının hissedilmesi ilk belirtidir” dedi.

    Asidin diş minesini aşındırmaya başladığında ise dişlerin yüzeyinin yuvarlandığını, parlak, cilalı ve hafifçe sararmış bir görünüme büründüğünü bildiren Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı, şunları söyledi:

    “Sonraki aşamalarda, dişlerde sarı lekeler, şeffaflık, aşırı hassasiyet, diş uçlarında çatlaklar ve diş yüzeyinde de küçük çukurlar görülebilir. Spor içecek tükettikten hemen sonra dişlerin fırçalanması, dişlerin yüzeyini asitle fırçalamak gibidir. Bu nedenle asitli içecekler tüketildikten yarım saat sonra dişler fırçalanmalıdır.”

    Pipet kullanmayı ihmal etmeyin

    Diş Hekimi Mehmet Zahid Kazandı, Genel olarak asitli içeceklerin dişlerde erozyona neden olduğu bilinmektedir. Bunun engellemenin ise çok kolay bir yolu var; pipet kullanmak…

    Dişlerimizde çürük, hassasiyet hatta diş kayıplarına bile neden olabilecek asit erozyonunu engellemek için pipet kullanımının yeterli olduğunu belirten Kazandı, bu sayede dişlerimizi koruyup, dilediğimiz asitli içeceği tüketebileceğimizi belirtiyor.

    30 Kasım 2009 Pazartesi

    Çörekotu alerjik astımdan da koruyor

    alerji, alerji dönemi, alerjik astım, alerjik rahatsızlık, aromatik yağ asitleri, böbrek hastalıkları, bronşiyal astım, cilt, çörekotu, kara şifa, romatizma, sinir sistemi, solunum sistemi, taze öğütülmüş çörekotu
    Çörekotunun hangi hastalığa karşı nasıl kullanılacağı bilinirse daha kolay netice alınabiliyor. Uzmanlar, ölümden başka her derde deva olarak bilinen çörekotunun, alerjik astıma karşı da kalkan etkisi oluşturduğunu söylüyor.

    Radyoloji uzmanı Dr. Mehmet Kılınç, bronşiyal astım kaynaklı alerjik rahatsızlığını taze öğütülmüş çörekotu tüketerek atlatmış. Astım hastası olan ağabeyi de bu yöntemle rahatlarken, 4 ve 8 yaşındaki çocukları da günlük daha az miktarda çörekotu kullanıyor

    Hastalıklarına şifa arayanlar, alternatif olarak bitkilere yöneliyor. Bu bitkilerin en önde gelenlerinden biri de ‘kara şifa’ olarak bilinen çörekotu.

    Çörekotunun bağışıklık sistemini güçlendirdiği, alerji, solunum sistemi, romatizma, cilt, sinir sistemi ve böbrek hastalıklarına iyi geldiği biliniyor. Alternatif tedavi yöntemlerine başvuranlardan biri de 28 yaşından sonra bronşiyal astım hastalığına yakalanan ve kendisi de bir doktor olan Mehmet Kılınç.

    Konya Numune Hastanesi’nde radyoloji uzmanı olarak çalışan Kılınç, hastalığıyla birlikte tüm ilaçları kullandığını, hayatının hastalık merkezli hale geldiğini ve süreç içinde tüm ceplerinin mendillerle dolduğunu söyledi.

    Kılınç, alerji döneminde yaşadığı sıkıntıyı, “Sürekli burun akıntısı vardı ve sürekli hastaydım.” şeklinde anlatıyor. Kılınç, ilaçların sadece şikâyetleri azalttığını, tedavi etmediğini, ilaçların etkisi geçince rahatsızlığın yeniden ortaya çıktığını belirtiyor.

    Bu dönemde arayış içine giren ve bitkisel ilaçları da deneyen Kılınç, en son çörekotuna başvurmuş. Ama onda da nasıl kullanacağı konusunda tereddüt yaşamış. İlk önce çiğneyerek denemiş. Sonra kavurarak ve öğüterek kullanmış. Çörekotu yağını da düzenli almış. Bir tavsiye üzerine çörekotunu kendi öğütmüş ve bunu da o öğün hemen tüketmiş.

    Günlük bir çay kaşığı çörekotunu öğüterek kullanmasından bu yana rahatladığını ve eski yaşadığı sıkıntılarının olmadığını söyleyen Dr. Mehmet Kılınç, “Artık eskisi gibi hasta olsam da yatağa düşmüyorum. Şimdi daha az hasta oluyorum. Bağışıklık sistemimin güçlendiğini hissediyorum.” diyor.

    11 yıldır bronşiyal astımının iyi olduğunu, günlük bir çay kaşığı çörekotunu ihmal etmediğini ifade eden Kılınç, tecrübelerini yakınlarına da aktarmış. Astım hastası olan ağabeyi de bu sayede rahatlarken, 4 ve 8 yaşındaki çocuklarına da daha az dozda çörekotunu kullandırtmış.

    Yaşadıklarını, “Çocuklarım da çok sık hasta oluyordu, şimdi daha az hasta oluyorlar.” şeklinde anlatıyor. Çevresinden edindiği izlenim ise hep olumlu. Bugüne kadar en az 100 kişiye çörekotu öğütmesi için el değirmeni hediye ettiğini söyleyen Kılınç, özellikle internette dolaşan bilgi kirliliğinin insanların güvenlerini sarstığını ve bundan dolayı bitkilere inancın zayıfladığını belirtiyor.

    Nasıl kullanılmalı?

    Bir çay kaşığı kadar çörekotu un ya da kepek iriliğinde öğütülür. Öğütme işlemi için el değirmeni ya da tunç havan kullanılabilir.

    Öğütüldükten sonra bekletmeden hap gibi ağız içine alınır ve üzerine bir miktar su ile çiğnemeden yutulur.

    Öğütülmeden alınırsa büyük oranda hazmedilmeden atılır. Ağızda çiğnenirse yeterince öğütülemez ve bulantı yapabilir.

    Öğütüldükten sonra bekletilirse açığa çıkan aromatik yağ asitleri uçup kaybolur.

    Aç alınırsa sindirim sistemi rahatsızlığı olanlarda mide tahrişi ve bulantı yapabilir. Yemekten sonra alınması önerilir.

    Kullanım sırasında bildirilen tek yan etki, özellikle sindirim sistemi rahatsızlığı olanlarda ekşime ve yanma şikâyetleridir. Bu şikâyetler için antiasit ilaçlar alınabilir.

    Kiraz aspirinden daha faydalı

    antioksidan etki, aspirin, böbrek dostu kiraz, böbrek hastalıkları, Böbrek sorunları, kiraz, kiraz ağacı kökü, kirazın faydaları, kirazın yararları

    Kirazın sadece meyve olarak değil; kökleri, kerestesi, kabukları, zamkı, yaprak ve çiçekleri, çekirdeği ve meyve sapları ile çok yönlü bir bitki olduğu belirtildi.

    Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turan Karadeniz, kirazın stresi yok ettiğini, menopoz döneminde faydalı olduğunu söyledi.

    Gülgiller ailesinden olup Latince ismi ‘Cerasus avium’ olan kirazın anavatanı Kuzey Anadolu ve Güney Kafkasya olarak biliniyor. Kirazın ismini Giresun kentinden aldığı ayrıca belirtiliyor. Kirazın dünyaya hangi topraklardan yayıldığı konusunda ise farklı görüşler bulunuyor.

    Bazı araştırmacılar kirazın M.Ö 64 yılında Yunanistan’a, oradan da Avrupa’ya yayıldığını, bazıları M.Ö. 71 yılında Romalı komutan ‘Lucullus’ tarafından Roma’ya götürüldüğünü ve oradan da dünyaya dağıldığını bildiriyor.

    Uzmanlar, kirazın sadece meyve olarak değil, kökleri, kerestesi, kabukları, zamkı, yaprakları ve çiçekleri, çekirdeği ve meyve sapları da kullanılabilen çok yönlü bir bitki olduğuna dikkat çekiyor.

    En iyi pipoların kiraz ağacı kökünden, en kaliteli mobilya ve çeşitli araçların kiraz kerestesinden yapıldığı biliniyor. Kiraz zamkı ise şapka ve kumaş endüstrisinde ve tıbbi amaçla kullanılıyor.

    Ağaç kabuğu, yaprakları, çiçekleri, meyve sapı ve çekirdekleri tedavi amaçlı kullanılıyor. Meyveleri taze veya kurutulmuş olarak tüketilebilen kiraz, ayrıca reçel, yemek, konserve ya da dondurulmuş gıda olarak değerlendirilebiliyor.

    Kiraz böbrek dostu

    İdrar söktürücü özelliğiyle böbreklerin dostu olan kiraz vücudu zehirli maddelerden temizliyor. Kiraz ürik asit ve ürat tuzlarının vücuttan atılmasını sağladığı için romatizma ve gut hastalıklarıyla eklem kireçlenmesi ve damar sertliğinin tedavisinde de kullanılıyor.

    Ayrıca yapısında bulunan kinik asit ile böbreklerin taş ve kum yapmasını önlediği ve varsa zamanla döktüğü, ayrıca safra kesesi taşının dökülmesine de yardımcı olduğu biliniyor. Vücuttaki fazla suyun atılmasıyla, dolaylı olarak zayıflamaya yardımcı oluyor.

    Kirazın ayrıca peklik giderici özelliği bulunuyor. Özellikle bayat yemeklerle pastırma, sucuk gibi gıdaların zararlarını önleyen kiraz, aynı zamanda kandaki zararlı maddelerin vücuttan atılmasını ve kanın temizlenmesini, yüzde oluşan sivilcelerin giderilmesini sağlıyor. Kiraz suyunun yüz ve boyun kısımlarına sürülmesinin deride kırışıklıkları önlediği ve giderdiği belirtiliyor.

    Karaciğerin dostu olan kiraz, hastalıklar, fazla ilaç tüketimi ve zehirlenmeler sonucu zorlanan karaciğerin yükünü hafifleterek iyileşmesine yardım ediyor. Karaciğer zamanla normale dönüyor ve safra salgısı artıyor. Böylece sindirim gücünü artırıyor.

    Kirazda bulunan ‘levüloz’ adlı şeker kolay sindirilebildiği için şeker hastaları hiçbir tehlike oluşmadan kiraz yiyebiliyor. Ayrıca içerdiği madensel madde ve vitaminler nedeniyle hastalıklara karşı dayanıklılığı artırıyor. Yapısındaki bol fosforuyla sinirleri kuvvetlendirerek sakinlik sağlıyor. A vitamini kaynağı karoten içeren kiraz, aynı zamanda gözlerin dostu.

    Kirazın meyvesi kadar ağacı da şifa kaynağı

    Ağaç kabukları yüksek ateşe ve pekliğe iyi geliyor, yaprakları müshil olarak, çiçekleriyse göğsü yumuşatıcı olarak kullanılıyor. Kirazı bağırsakları zayıf ve yüksek tansiyon sorunu olanların dikkatli tüketmeleri gerekiyor. Sapları, idrar söktürücü olduğu gibi bronşite karşı kullanılıyor.

    Gölgede iyice kurutulan sapla hazırlanan şurup veya demlemelerle iyileşme sağlanabiliyor. Saplar gerekirse kıyılarak bir gün süreyle su içinde ıslanmaya ve yumuşamaya bırakılıyor. Bir litre su içine bir küçük avuç sap konularak hazırlanacak demlemeden günde 3-4 fincan içiliyor. Bu demleme günde iki kez el ve ayak banyosu şeklinde de kullanılabiliyor. Ya da hazırlanan kiraz sapı demlemesi taze veya kurutulmuş kiraz üzerine boşaltılarak yarım saat bekletildikten sonra süzülerek aynı dozda içilebiliyor.

    Sapları ayrık ve mısır püskülü ile kaynatılarak demlendiğinde ayak ve karın şişliği; arpa ile kaynatılarak elde edilen demlemeyse idrar söktürücü olarak kullanılıyor. Dövülmüş çekirdeğinin kaynatılmış suyu idrar zoru sorununa yardımcı oluyor. Ayrıca çekirdekleri ısıtıldıktan sonra bir beze sarılarak karın bölgesinde ağrıların giderilmesi için kullanılıyor.

    Kiraz aspirinden daha faydalı

    Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turan Karadeniz, kirazın stresi yok ettiğini, menopoz döneminde faydalı olduğunu söyledi.

    Kirazın ayrıca damar sertliği ve mafsal kireçlenmesine da faydalı olduğuna dikkat çeken Karadeniz, şöyle konuştu:

    “Menopoz döneminde faydalı olmaktadır. Kiraz meyvesi ağrıların dindirilmesinde aspirinden daha fazla etkili oluyor. Araştırıcılar bu etkiyi kirazda bulunan ‘antosiyanin’ isimli kimyasalın yaptığını bildirmektedir. Kirazda 12-25 miligram arasında antosiyanin bulunmakta ve bu maddenin ağrı kesici etkisinin aspirinden on kat daha fazla olduğu bildirilmektedir.

    Araştırmacılara göre, günde 20 kiraz yemek bir aspirin almakla eşdeğer görülüyor. Ayrıca kirazda bulunan antosiyanin maddesi E ve C vitaminlerine benzer antioksidan etki yapmaktadır.”

    Kiraz alırken dikkat edilecek hususlar

    Uzmanlar, kiraz alırken temiz, parlak ve hasarsız olmasına dikkat edilmesini istiyor. Uzmanlar, kiraz konusunda şu tavsiyelerde bulunuyor:

    “Rengi koyu olanlar her zaman daha tatlıdır. Saklarken kirazın saplarını çıkarmazsanız ömrü daha uzun olur. Yıkamadan plastik bir kaba koyup buzdolabında saklayın ve daima yemeden önce yıkayın.

    Buzdolabından çıkarıp oda sıcaklığında 1-2 saat bekletirseniz tadı daha lezzetli olacaktır. Taze kirazların 2-4 gün içinde tüketilmesi gerekir. Kirazı ayrıca derin dondurucuda saklayabilirsiniz. Bunun için kirazın çekirdeklerini çıkarmanız gerekir.”

    Bitkilerin cilde sağladığı yararlar

    bergamotun faydaları, bergamotun yararları, biberiye yağının faydaları, biberiyenin yararları, bitkilerin yararları, Cilt Sağlığı

    Doğal kozmetik ürünleri olarak tabir edilen bitkilerin mucizevî gücünü teninizde hissedebilirsiniz. Güzellik ve bakım ürünlerinin içeriğinde bulunan birbirinden değerli ve yararlı bitki türünün cildimiz için ne tür yararları olduğunu hep birlikte öğrenelim…

    Bal badem
    Protein, vitamin ve mineraller içerir. Cildi yoğun nemlendirir ve yumuşatır.

    Biberiye
    Derinden temizlik sağlar, antibakteriyel etkisi vardır.

    Havuç
    Tüm cilt tipi için uygundur. Özellikle yüz temizliği için idealdir. Beta-Carotene, A, B, C, D, E vitamini açısından zengindir.

    Kayısı
    Tüm cilt tipleri için uygundur. Özellikle yüz temizliği için idealdir. Akneleri temizler. A vitamini ve mineraller içerir.

    Kil
    Ölü derileri temizler. Cildi canlandırır, yumuşatır. Doğal lif uygulamasıyla tavsiye edilir.

    Lavanta
    Hassas veya yağlı ciltler için uygundur. Akne tedavisinde kullanılır.

    Menekşe
    Protein, mineral ve aminoasitler içerir. Antibakteriyel etkisi vardır. Hafif mikrop kırıcıdır. Hassas ciltler dikkat etmelidir.

    Papatya
    Cildi yumuşatır, rahatlatır. Yüz temizliğin için ideal bir üründür. Akneleri temizler.

    Süt
    Zengin protein içerir. Cildi yumuşatır ve besler.

    Yosun
    Cilde masaj etkisi vardır, selülitli bölgelere doğal lif uygulamasıyla tavsiye edilir.

    Zeytinyağı
    Cildi yumuşatır, genç görünmesine yardımcı olur.

    Avakado
    Kuru cilt tipi için uygundur. A, B, D, E vitaminlerini içerir.

    Ayçiçeği yağı
    Nemlendirici ve besleyicidir.

    Bal
    Kuru ciltler için önerilir.

    Bergamot
    Yağlı ciltler için iyi gelir, Hassas ciltler dikkat etmelidir.

    Buğday
    Yıpranmış cildi besler. E vitamini açısından zengindir. A, D vitaminleri, protein ve mineraller içerir.

    Gül
    Tüm cilt tipleri için uygundur. Yumuşatıcı ve rahatlatıcıdır.

    Hindistancevizi
    Cildi besler, daha güçlü ve dayanıklı bir cilde sahip olmanızı sağlar.

    Hint yağı
    Cildi besler, cildinizin daha güçlü ve dayanıklı olmasını sağlar.

    Jojoba
    Tüm cilt tipleri için uygundur. A vitamini açısından zengindir.

    Keten yağı
    Yüz bakımında parlatıcı olarak kullanılır.

    Limon
    Yağlı ciltler için uygundur. Hassas ciltler dikkat etmelidir.

    Mısır yağı
    Yüksek miktarda E vitamini içerir.

    Nane
    Hassas ciltler dikkat etmelidir.

    Papatya
    Hassas ciltler için uygundur. Yumuşatıcı ve rahatlatıcıdır. Akne tedavisinde kullanılır.

    Portakal
    Kuru cildi besler, çok iyi bir cilt toniğidir. Kokusu ferahlatıcıdır.

    Susam yağı
    Cildi besler. E vitamini, protein, mineral ve amino asitler içerir.

    Tarçın
    Hassas ciltler dikkatli kullanmalıdır.

    Yasemin
    Kuru ciltler için uygundur.

    Zencefil
    Hassas ciltler dikkatli kullanmalıdır.

    Kuru ve karma ciltlere uygun yağlar: Ballı badem, süt, havuç, kayısı, papatya, zeytinyağı, yosun, kil.

    Yağlı ciltlere uygun yağlar: Biberiye, menekşe, lavanta, nane, zeytinyağı, kayısı, kil, yosun.

    Hassas ciltlere uygun yağlar: Kayısı, havuç, papatya, zeytinyağı.

    Genel vücuda uygun yağlar: Zeytinyağı, kil, yosun, menekşe, biberiye, lavanta, nane, havuç, papatya, süt.

    Doğanın her hastalığa çaresi var

    adet sancısı, adet sancısını dindirmek, adet sancısını geçirmek, araç tutması, araç tutmasını önlemek, artirit, astım, bitkilern yararları, bitkisel ilaçlar, çölyak hastalığı, doğal şifa kaynakları, doğal tedaviler, enginarın yararları, felç, hangi bitki hangi hastalığa iyi geliyor, hastalıklar, hastalıkların çareleri, laktoz dayanıksızlığı, meyan kökü, safra kesesi taşı, stres, stresi önlemek, stresi önleyen bitki, tarçının yararları, tiroid hastalığı, ülsere iyi gelen bitki, zencefilin yararları

    Doğada muhakkak her hastalığa ve rahatsızlığa iyi gelen bir veya birkaç tane bitki mevcuttur. Uzun yıllardır birçok hastalığa karşı tedavilerde kullanılan bitkilerden hangilerinin hangi hastalıklara iyi geldiğini merak ediyorsanız işte cevapları…

    Tiroide midye

    Omega-3 yağı açısından zengin bir besin kaynağıdır. İçerdiği selenyum minerali, tiroit bezlerinin normal işleyişi için gereklidir.

    Felçliler için turunçgiller

    C vitamini zengini turunçgiller, içerdikleri flavonoid adlı antioksidanlar sayesinde, atardamarların ve kalbin zarar görmesini önlüyor. Portakal, içerdiği folik asit, kalp dostu potasyum ve kalsiyum sayesinde sağlıklı alyuvar hücrelerinin çoğalmasına neden oluyor.

    Astıma soğan

    Sarımsakla birlikte enfeksiyonlarla mücadele ediyor. Kükürt bileşimleri atardamarların zarar görmesini önlüyor. Soğan; kemik erimesine de iyi geliyor.

    Artirite enginar

    Enginarın en büyük özelliği, toksinleri temizleme yeteneğidir. Bu nedenle, artirit ve romatizması olan hastalara özellikle tavsiye ediliyor. Cynarine adlı madde, karaciğer ve safra kesesinin rahatsızlanmasını engelliyor.

    Ülsere lahana

    Ülseri olan kişiler için tonik, yani mideyi temizleyici etki yaratır. Yüksek oranda C vitamini içerir. Kırmızı lahana, vücutta antioksidan özelliğe sahip A vitamini içerir. Kanseri önleyici etkiye sahiptir. Çiğ olarak, salatalara katılması tavsiye edilir.

    Strese meyan kökü

    Anti virüs etkisi vardır. Karaciğeri korur. Adrenalin salgılanmasını dengeler. Stresle başa çıkabilmek için gerekli olan kortizol hormonunu salgılatır.

    Adet sancısına tarçın

    Koli basilinin üremesini önler. Limon çayına balla birlikte eklenerek içildiğinde, hem nezlenin yol açtığı boğaz ağrılarına hem de adet dönemi sancılarına oldukça iyi gelir.

    Araç tutmasına zencefil

    Sindirime yardımcı olur. Mide bulantısını giderir. Enerjiyi artırır. Seyahatin ve otomobilde uzun süre gitmenin yol açtığı bulantı ve rahatsızlıkları azaltır.

    Laktoz dayanıksızlığına badem

    Yüksek oranda kalsiyum, magnezyum, potasyum, fosfor, E vitamini, B2 vitamini, antioksidan içerir. Bu nedenle, laktoz (süt şekeri) dayanıksızlığı bulunan ve günlük gıdalar yiyemeyen kişiler için, badem ideal bir besin kaynağıdır.

    Çölyak hastalığına kestane

    Önemli bir enerji kaynağıdır. Kolayca sindirilebilir. Çölyak hastaları için kestane, buğday içermeyen un kaynağı olabilir. E ve B6 vitaminleri içerir. Yağ oranları düşüktür.

    Safra kesesi taşına C vitamini

    Taze meyve, turunçgillerden herhangi bir meyve, kivi, biber, domates, patates, bol sebzeler gibi C vitamini içeren yiyecekleri artırın. Bunları yiyerek, safra kesesinde taş oluşmasına engel olabilirsiniz. 9 bin kadın üzerinde yapılan bir araştırmaya göre; kanlarında yüksek oranda C vitamini bulunan kadınların, kanlarında az oranda C vitamini olan kadınlara nazaran safra keselerinde taş olma riski yarıya iniyor. Bunun için bol sebze – meyve yemekte yarar var.

    Gebelikte böğürtlen

    E vitamini içerir. Vücuttaki zararlı besin atıklarının temizlenmesini sağlar. C vitamini boldur. Cenini korur.

    Sinir ve strese karşı karabaş otu

    antialerjik, antibakteriyel, antilaryngitic, antirhinitis, bakteriler, beyin süpürgesi, burun nasal membranında enfeksiyon, caryophyllene maddesi, gerginlik, hypotensive, iç hastalıklar, kanı sulandırmak, Kanser, karabaş otu, karabaş otunun faydaları, karabaş otunun yararları, kolera, koleraya karşı etkili bitki, Osmanlı döneminde karabaş otu, sakinleştirici, sedatif, ses tellerindeki enfeksiyonlar, sinir, sinirsel baş ağrısı, staphylococ, streptococ, stres, tansiyon düşürücü, uykusuzluk, yüksek tansiyon, zihin yorgunluğu

    Geçmişten günümüze şifa kaynağı bitkilerden biri olarak gelen karabaş otunun ağrı kesici, yatıştırıcı, balgam söktürücü ve idrar yollarında mikrop öldürücü özelliklere sahip olduğu yüzyıllardır biliniyor. Yapılan bilimsel araştırmalar bu bilgileri doğrulamış ve karabaş otunun bilinmeyen bazı özelliklerini ve faydalarını da ortaya çıkarmıştır.

    Sinirsel baş ağrısı, uykusuzluk ve yüksek tansiyon gibi şikâyetlerde daha çok etkili olan karabaş otu, damar açıcı ve vücutla bağırsakları da kuvvetlendirici özelliklere de sahiptir. Ayrıca makat hastalıklarına karşı da etkilidir. Karabaş otu suyu tarçın, karanfil, kimyon, kişniş gibi maddelere içilirse el ve ayak titremelerinden kurtarır.

    Bu bitkinin yaklaşık 120 türü ülkemizde doğal olarak yetişmektedir. Çok yıllık bir bitkidir. Karabaş otunun boyu 30-100 cm. arasında değişir. Bu bitkiye rutubetli yol kıyılarında, kayın ve ladin ormanlarında rastlanır. Gül kırmızısı renkte ve çok güzel çiçekleri vardır. Çiçeklenme dönemi haziranda başlar ve ekime kadar sürer.

    Karabaş otu ülkemizde; Kırklareli, İstanbul, Bolu, Kastamonu, Amasya, Giresun, Rize ve Erzurum illerinde doğal olarak yetişir. Bu bitki, çiçeklenme süresinin uzun olması nedeniyle önemli ballı bitkiler listesinde yer almaktadır. Karabaş otunun balı oldukça açık sarı renkli olup kısmen geç kristalleşir.

    Osmanlı döneminde karabaş otu

    Karabaş otunun kullanımı çok eski tarihlere dayanır. Osmanlı döneminde, eczanelerde koleraya karşı kullanılması için ferman çıkartılmıştır. Birinci Dünya Savaşında yaralardaki mikropları öldürmek amacıyla bol miktarda kullanılmıştır.

    Karabaş otunun iç hastalıklara etkisi

    Karabaş otunu hiç bir hastalığa karşı önleyici olarak kullanmayınız. Ancak, rahatsızlığın ortaya çıkmış olması durumunda sadece yardımcı tedavi amaçlı kullanınız. Önleyici olarak kullanılmamasının en önemli nedeni vücudumuzdaki bazı çok önemli enzimler için inhibitör etkisi gösterebilmesinden kaynaklanmaktadır.

    Karabaş otunun kansere etkisi

    Karabaş otunun özelliklerinden biri; akciğer ve kan kanserlerinin ilerlemesinde ve beyin tümörlerinin de genel olarak ilerlemesinde güçlü bir geciktirici ve durdurucu özelliğinin olmasıdır. Hatta, bazı akciğer, kan ve beyin kanserli hastalarda öylesine etkilidir ki onları kesin olarak tedavi edebilir. Karabaş otunun içerdiği perillyl-alkol hem hücre bölünmesini önlemekte, hem de prostat, pankreas, bağırsak ve meme tümörlerine karşı etkin özellik göstermektedir. İçerdiği geraniol maddesinin, kansere karşı koruyucu ve de tümör yok edici özelliği vardır…

    Karabaş otunun kanı sulandırması

    Kan dolaşımını düzenleyici özelliği yüksek oranda (yaklaşık 5 000 ppm) içerdiği rosmarinik asitten kaynaklanmaktadır. Rosmarinik asitin önemli diğer iki özelliği antiatherosclerotic (damar sertliğine karşı) ve kanı sulandırıcı özelliğinin olmasıdır.

    Karabaş otunun içeriği

    Karabaş otunun içerdiği 1,8-cineole; antibakteriyel, antialerjik, sedatif (sakinleştirici), antirhinitis (burun nasal membranında oluşan enfeksiyona karşı), antilaryngitic (ses tellerindeki enfeksiyonlara karşı) ve hypotensive (tansiyon düşürücü) özelliği olan bir maddedir. Genel olarak karabaş otu yirminin üzerinde antibakteriyel özellikli etkin madde içermektedir. Özellikle, içerdiği caryophyllene maddesi staphylococ ve de streptococ bakterilere karşı spesifik (özel) olarak çok güçlüdür…

    Sinir ve stres için ne yapmalıyız?

    Uzmanlar, faydasından ötürü ‘beyin süpürgesi’ dediği karabaş otunu stres altındaki kişilere tavsiye ediyor. İşyerinde yorucu bir gün sonrasında gerginlik ve zihin yorgunluğu hissediliyorsa karabaş çayı faydalı olabilir. Bir bardak kaynamış suda bir tutam (1-2 çay kaşığı=1,5 gr) karabaş otu 5 dakika demlendirildikten sonra içiliyor.

    Karabaş otu, huzursuzluğa, sinirsel kökenli bağırsak bozukluklarına, sinirsel yorgunluğa, uyku düzensizliklerine, grip, astım ve romatizmaya iyi geliyor ve dolaylı yoldan kolesterolü düşürüyor. Günlük doz yaklaşık 3 fincan kadar…

    Adet sancısı ve adet kanaması için bitkisel reçeteler

    adet düzenleyici bitki kürleri, adet düzenleyici bitki kürü, adet kanaması, adet kanaması için bitki kürleri, adet kanaması için bitki kürü, adet kanaması için bitkisel reçeteler, adet kanamasını engellemek, adet sancısı, adet sancısı için bitkisel reçeteler, adet sancısı kürü, adet sancısını engellemek
    Hanımların periyodik olarak canlarını yakan, yaşam düzenlerinin bir parçası haline geldiği halde hiç karşı karşıya kalmak istemedikleri adet sancısı ve adet kanamalarını önlemek mümkün olmasa da bitkisel reçeteler vasıtasıyla etkilerini en aza indirmek mümkün. İşte adet sancılarına iyi gelen, ağrıları azaltan bitkisel tedaviler…

    Adet sancısına iyi gelen bitkiler

    Muz: İçerdiği yüksek oranda B6 vitamini sayesinde kadınların adet dönemi sancılarını büyük oranda azaltır. Doğal bir ağrı kesici gibidir.

    Tarçın: Koli basilinin üremesini önler. Limon çayına balla birlikte eklenerek içildiğinde hem boğaz ağrılarına hem de adet dönemi sancılarına iyi gelir.

    Tuzsuz tereyağına 1 çorba kaşığı bal ve aynı miktarda çemen katıp macun haline getirin. Adetten önce 1 kaşık yutun. Sancılar hafifleyecektir.

    Adet kanamasının çok olması durumlarında aşağıdakileri yapabilirsiniz

    1. Kişniş ve nane kaynatıp içilir.

    2. 100 gr Mersin ağacı tohumu, 50 gr kişniş, 20 gr sığırdili otu, 50 gr sumak. Bu malzeme 1 litre şu içinde kaynatılır. Şeker konur ve soğuk olarak içilir.

    3. Kereviz ve maydanoz beraberce kaynatılır. Çıkan su buzdolabında 24 saat bekletilip aç karınla 3 gün boyunca birer bardak içilir.

    Adet kanamasını söktüren bitki kürü 1

    Malzemeler:
    - 2 baş kereviz,
    - 4 çorba kaşığı hindiba,
    - 1 çorba kaşığı çemen,
    - 3 çorba kaşığı anason

    Hazırlanışı:
    Malzemeler güzelce kaynatılır, buzdolabında 4-5 saat bekletilir. 1 hafta boyunca her gün 1′er bardak içilir.

    Adet kanamasını söktüren bitki kürü 2

    Malzemeler:
    - 30 gram kereviz tohumu,
    - 30 gram hindiba tohumu,
    - 30 gram ısırgan tohumu,
    - 30 gram çemen,
    - 60 gr kuru üzüm,
    - 1 kuru incir,
    - 9 gr anason,
    - 9 gr Udihindi.

    Hazırlanışı:
    Malzemeler yarım su bardağı suyun içinde kaynatılır. Maddelerden sert olanlarını havanda toz haline getirip katın. Boza kıvamına gelince şeker katarak 1 çay bardağı içilir.

    Adet sancısı kürü

    Tuzsuz tereyağına 1 çorba kaşığı bal ve aynı miktarda çemen katıp macun haline getirin. Adetten önce 1 kaşık yutun. Sancılar hafifleyecektir. Bademcik iltihabı Adaçayıyla bol gargara yapın.

    Adet düzenleyici bitki kürü 1

    Malzemeler:
    - Beşparmak otu kökü,
    - Civanperçemi,
    - Çoban çantası,
    - Saplı meşe kabuğu.

    Hazırlanışı:
    Bütün malzemelerden birer çay bardağı alınarak bir kaba konur ve karıştırılır. Yeteri kadar su eklenerek kaynatılır. Soğutulduktan sonra içilir

    Adet düzenleyici bitki kürü 2

    Malzemeler:
    - Bal,
    - Hardal tohumu,
    - Nane,
    - Yabani kereviz.

    Hazırlanışı:
    Bir çay bardağı toz haline getirilmiş hardal tohumu ve nane bir tutam yabani kereviz alınarak bir kaba konur. Yeteri kadar su eklenerek kaynatılır. Soğutulduktan sonra bal ile beraber içilir.

    Bitki çayları her mevsim enerji veriyor

    adaçayının yararları, bitki çayları, bitkilerin yararları, bronşit, enerji takviyesi, enerji takviyesi bitkiler, enerji veren bitkiler, ıhlamur çayının yararları, kuşburnu çayının yararları, melisa çayının yararları, nane çayının yararları, öksürük, papatya çayının yararları, sarı kantaron çayının yararları, sarı kantaronun yararları, yeşil çayın yararları

    Kimi soğuk algınlığına iyi gelirken kimi stres ve uyku düzensizliğini önlüyor, kanser riskini azaltıyor, kimi de migrene iyi geliyor. Bin bir derde deva olan bitki çayları, yaz – kış demeden her mevsim enerji veriyor.

    Ziraat Mühendisi Neriman Kara, bitki çaylarının her mevsim enerji takviyesi olarak kullanılabileceğini belirtiyor. Ancak bitkiler sadece enerji vermekle kalmıyor, aynı zamanda organizmayı çeşitli yönlerden destekliyor.

    Adaçayı kalp krizi tehlikesini azaltıyor, yeşil çayın kansere karşı koruduğu ifade ediliyor. Kara, yazısında ateşli hastalıklara karşı ıhlamur ve aspirinin birlikte kullanılması halinde antibiyotiklere ihtiyaç kalmayacağını dile getiriyor.

    Neriman Kara, papatya çayının iştah açtığını, kuşburnunun kilo kontrolüne yardımcı olduğunu, melisa çayının sinir sistemini dengelediğini, sarı kantaronun ise virüs kaynaklı enfeksiyonları tedavi ettiğini vurguluyor.

    Adaçayı

    Gece terlemesine sebep olan hastalığı iyileştiriyor. Kanı temizleyerek, mikropları öldürüyor. Nezle ve boğaz ağrılarına iyi geliyor. İştah ve zihni açıyor. Uyarıcıdır. Bademcik iltihabı, boğaz hastalıkları, diş iltihaplanmaları ve ülsere iyi geliyor. Böcek sokmalarında sokulan bölgeye adaçayı yaprağının tozu uygulanıyor.

    Yeşil çay

    Kalp damar hastalıklarını azaltıyor. Kolesterol ve yağ değerlerini iyileştirerek, tansiyon ve kan şekerini ayarlıyor. Damar sertliğinden koruyor. Kılcal damarları büzerek ödem oluşmasını önlüyor. Diş çürümesini ve kemik erimesini engelliyor. Alerjiyi gidererek bakteri ve grip virüsü ile savaşıyor. Migreni geçiriyor. İdrar söktürücü özelliğinden dolayı zayıflama rejimlerinde kullanılıyor. Yorgunluk ve uyku halini ortadan kaldırıyor.

    Nane çayı

    Mide ve bağırsak gazlarını gideriyor. Sindirim sistemi rahatsızlıkları, ishal, bulantı ve kusmaya iyi geliyor. Karaciğer yetersizliğini gideriyor. Kalp ritim bozukları, bağırsak spazmı, astım, grip, bronşit, baş dönmesi, dil tutukluğu, felç, çarpıntı, baş ağrısı, ateş ve soğuk algınlığına iyi geliyor. Enerji vererek hafızayı kuvvetlendiriyor. Ancak mide ülseri ve gastriti olanların fazla kullanmaması tavsiye ediliyor.

    Kuşburnu çayı

    Doğal C vitamini içeriyor. Enfeksiyon ve soğuk algınlığına karşı direnç veriyor. Hemoroid, gribal enfeksiyonlar, kolesterol, yorgunluk, varis, romatizma ve dolaşım bozukluklarına iyi geliyor. Özellikle ilkbaharda kullanılması öneriliyor.

    Papatya çayı

    Diş ağrısı, hazımsızlık, gaz, mide spazmı ve krampları ile sinir sistemi problemlerine bağlı huzursuzluk ve uykusuzluğa iyi geliyor. İştah açıyor. Özellikle çocuklarda, sinire ve gerginliğe bağlı mide problemlerinde rahatlıkla kullanılıyor.

    Melisa çayı

    Tansiyonu düşürüyor, idrar söktürüyor. Yatıştırıcı özelliğinden dolayı spazmı önleyerek, sindirime de yardımcı oluyor.

    Ihlamur çayı

    Ateşli soğuk algınlıklarının kısa sürede iyileşmesini sağlıyor. Öksürük ve bronşite iyi geliyor. Gevşetici, sakinleştirici ve terletici özellikleri bulunuyor. Kış aylarında sıkça kullanılması tavsiye ediliyor. Kesinlikle kaynatılmaması isteniyor.

    Doğru bilinen bitkisel efsaneler

    bacak derisinde yanık, bitki kürleri, bitkisel efsaneler, bitkisel tedaviler, bitkisel yanılgılar, bitkisel yanlışlar, doğru bilinen yanlışlar, istenmeyen tüyler, karınca yumurtası, karınca yumurtası yağı, kellik, Şifalı Bitkiler, yılan yağı

    Uzmanlar, kelliğe karşı “yılan yağı” ile istenmeyen tüylere karşı “karınca yumurtası yağı” kullanılmasının hiçbir bilimsel geçerliliğinin olmadığını belirtiyor. İşte halk arasında doğru bilinen yanlışlar…

    Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ekrem Aktaş, yaptığı açıklamada tıbbi ilaçların geliştirilmesinin uzun yıllar aldığını ve çeşitli testlerden geçtikten, binlerce kişi üzerinde denendikten sonra piyasaya sürüldüğünü söyledi.

    Piyasada çeşitli isimler altında satılan ve hiçbir bilimsel geçerliliği olmayan ilaçlara itibar edilmemesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Aktaş, şöyle devam etti:

    “Halk arasında kelliğe karşı kullanılan yılan yağı ile istenmeyen tüylere karşı kullanılan karınca yumurtası yağının hiçbir bilimsel geçerliliği yoktur. Bu tür tedaviler tıpta incelenmeden, araştırılmadan, binlerce kişi üzerinde denenerek değerlendirilmeden, ‘ben sürdüm iyi geldi, komşudan aldım iyi geldi, amcam kullandı, dayım kullandı iyi geldi’ gibi söylemlerle insanları kandırmak doğru değildir.

    Uydurma, ebelerimizden, dedelerimizden kalma, bilimsel geçerliliği olmayan tedavilerle insanların kandırılması çok yanlış ve üzücüdür. Bunlar memleketi gerileten sistemlerdir. Millet aya giderken biz karınca yumurtasıyla yılan yağıyla uğraşmamalıyız.”

    Prof. Dr. Aktaş, halk arasında şifalı olarak bilinen bazı bitkilerin de çok ciddi sağlık sorunlarına neden olabileceğini belirterek, bu tür bitkilerin kullanımına da çok dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti.

    Kendilerine “koca karı” ilaçlarının verdiği zararlar nedeniyle başvuran hastalar olduğunu bildiren Prof. Dr. Aktaş, şu bilgileri verdi:

    “Örneğin bir hasta dizindeki ağrıya karşı bir ot kullanmış. Bu ot bacak derisini yakarak kemik ve tendonları görünür hale getirmiş. Hasta ‘Aman doktor bey dizimin ağrısından vazgeçtim benim yaramı iyileştir, perişan oldum’ diyor. Hipokrat ‘önce zarar verme’ diyor. Önce hastaya zarar vermeyeceksin.

    Çoğu hastalık kendi kendine iyileşir ya da belirli bir şiddette devam eder. Hastasına zarar vermeyen doktor büyük doktordur, ama faydalı olan doktor daha büyük doktordur.

    Büyük doktor olmak istiyorsan önce zarar verme, faydalı olmaya çalış. Verdiğin bir maddenin iyi geldiğini sanıyorsun, ama bakalım iç organlara ne kadar zarar veriyorsun? Bağırsaklarını, karaciğerini, böbreğini acaba harap ediyor musun? Bunu biliyor musun? Bunun incelenmesi lazım. Bu tür şeyleri televizyon reklamlarında da görüyorum.”

    Brokoliyi sofranızdan eksik etmeyin

    A vitamini ihtiyacı, beslenme önerileri, brokoli, brokolinin besin değeri, brokolinin yararları, C vitamini ihtiyacı, doğru beslenme, düşük kalorili besinler, kalp hastalıkları, lifli besinler, lifli gıdalar, Obezite, obeziteden korunmak, Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, sağlıklı beslenme, yeşil yapraklı sebzeler, yüksek lifli besinler

    Uzmanlar, yüksek vitamin içeriği ve lifli olmasının yanı sıra düşük kalorisi nedeniyle beslenme açısından çok değerli bir sebze olan brokoliyi sofralarımızdan eksik etmememiz gerektiğini belirtiyor.

    Uzmanlar, bir brokolinin, kişinin günlük C vitamini ihtiyacının yüzde 220’sini, A vitamini ihtiyacının ise yüzde 15′ini karşıladığını belirtiyor.

    İçerdiği antikanserojen maddeler nedeniyle vücutta kanser oluşumunu engelliyor. Düşük kalorili olması ve yüksek oranda lif içermesi nedeniyle dengeli beslenme sağlıyor.

    Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ferhat Odabaş, brokolinin besin değerlerinin tespit edilmesi için çok sayıda araştırma yapıldığını belirterek, brokolinin faydaları anlaşıldıkça tüketiminin de arttığını söyledi.

    Obeziteye karşı da etkili

    Prof. Dr. Odabaş, brokolinin düşük kalorili olması ve yüksek oranda lif içermesi nedeniyle dengeli beslenme için sofralardan eksik edilmemesi gerektiğini de ifade ederek, “Çağımızda önemli bir hastalık olarak karşımıza çıkan obeziteye karşı da etkili bir sebzedir” dedi.

    Brokolinin faydalarının saymakla bitmeyeceğini ifade eden Prof. Odabaş, sebzenin aynı zamanda kalp hastalıklarına iyi geldiğini söyleyerek, tüm yeşil yapraklı sebzelerde olduğu gibi brokolinin de taze ve çok fazla ısıya maruz bırakılmadan tüketilmesi önerisinde bulundu.

    Brokoli hakkında daha fazla bilgi edinmek için Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu‘nun Brokoli başlıklı yazısını okuyabilirsiniz.

    Yaşam kalitesini artırmada bitkilerin rolü

    bitkilerden yararlanmak, bitkilerin rolü, bitkilerin yararları, bitkilerle sağlık, bitkisel tedavi, bitkisel tedaviler, faydalı bitkiler, gürültüyü engellemek, ısıyı artırmak, kirliliği engellemek, serinliği artırmak, yararlı bitkiler, Yaşam, yaşam kalitesi, yaşam kalitesini artırma

    Uzmanlar, bitkilerin son yıllarda kentlerdeki yaşam kalitesini yükseltmek için yaşam alanlarında, gürültü ve kirliliği engelleyecek, ısı ve serinliği artıracak unsur olarak kullanılmaya başlandığını belirtiyor.

    Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Botanik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Atabay Düzenli yaptığı açıklamada, gelişmiş ülkelerde, ilaç, yem ve gıda sanayisinde kullanılmak üzere bitkilere yönelik kapsamlı araştırmalar yapıldığını, yeni yerleşim alanlarının çevresini, yaşam kalitesini artıracak şekilde düzenleme konusunun da ihmal edilmediğini söyledi.

    Bu tür çalışmaların son zamanlarda Türkiye’de de yapılmaya başlandığını belirten Düzenli, “İnsanlar yeni bir yere yerleşmek için artık iş buldum, eşim orada yaşıyor mantığıyla bakmıyor. Yerleşecekleri alanlarda artık hava, su, toprak ve iklim gibi ayrıntılara dikkat ediyor. Kendisine ne derecede faydası var, oturacakları binaların çevresi ve yakınındaki ağaçlandırmanın hangi ölçülere göre yapıldığına bakıyor” dedi.

    Düzenli, bu beklentiler doğrultusunda, gürültü ve kirliliği engelleyecek, ısıyı ve serinliği artıracak bitkilendirmenin artık önem kazandığına işaret ederek, şöyle konuştu:

    “Yaşam kalitesini artıracak bitkilendirme çalışmaları önümüzdeki yıllarda daha da önem kazanacak. Artık düzenleme yaparken bir bitkinin estetik olup olmadığı, meyve verip vermediğinin yanı sıra, yapraklarının güneş ışınlarını yeterince tutup tutmadığına, havadaki insan sağlığını olumsuz etkileyen bir takım gazları etkisiz hale getirip getirmediğine bakılıyor.”

    Bitkilerin hücre ve dokularında farklı özellikler olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Düzenli, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Örneğin bazılarının yaprağı kalın, bazılarının ince, bazıları dik ve bazıları da yere paralel olarak duruyor. Gül ve karanfil gibi bitkiler unutulmamalı ama bunların yerine özelliği bulunan bitkilere yönelmek gerekir. Yaşam kalitesini yükselten birçok bitki var. Örneğin ağır metalleri etkisiz hale getiren yalancı karabiber, zakkum, sıcaklık yayan yılan pancarı, akrep gibi zararlı böceği kaçıran gelin duvağı, serinlik veren asma gibi bitkiler bunlara örnek verilebilir. Bu ve benzeri bitki türlerinin yaşam alanlarında çoğaltılması gerekir.”

    Düzenli, Türkiye’de bitki araştırma istasyonu kurulması halinde, çok amaçlı araştırmaların yapılabileceğini de söyledi.

    Bitki araştırma konusunda başlattıkları çalışmanın daha kapsamlı hale getirilebilmesi için desteklenmesinde yarar olduğunu belirten Düzenli, “Türkiye’de en kısa zamanda bitki araştırma istasyonu veya enstitüsünün kurulması gerektiği fikrimizi bıkmadan tekrarlayacağız” diye konuştu.

    ÇÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atabay Düzenli, aynı yönde çalışmanın sadece yerleşim alanlarında değil, hayvanat bahçeleri ve hayvan barınaklarında da olması gerektiğini ifade etti.

    Hayvanlara da doğal ortamlarına uygun yaşam hakkı sunulmasından yana olduğunu bildiren Düzenli, “Sadece bulunduruldukları yerin çevresini tel örgüyle çevirmek, kulübe, yemek ve su kaybı bulundurmak yeterli değil. Onların rahat nefes alabilmelerini sağlayacak bitkilendirmeye özen gösterilmeli” dedi.